Erkek olmak istemezdim

Siz bir sır vereyim;
Yaşı kaç olursa olsun birden fazla kız bir araya gelirse ortak tek konu erkekler, ilişkiler ve evlilik olur.

Vallahi de billahi de kendimi bildim bileli daha farklısına rastlamadım henüz.
Hemen birbirlerine hoşlandıkları ya da birlikte oldukları adamları anlatmaya başlarlar. Eğer birbirlerine fazla yakın değillerse ilk bir saat övgüyle bahsederler müstakbel kocalarından.

Konuştukça, birbirine açıldıkça, adamın hoşlarına gitmeyen özelliklerini sıralamakta sakınca görmezler.
Asıl fenası sevgilisine kızmış kadındır. Bu kadından daha tehlikelisi yoktur o erkek için dünyada. Ne kadar kirli çamaşırı varsa döker ortaya. Sevişmelerinin süresinden, adamın performansına kadar her şeyi anlatır da anlatır.
İlişkinin başı ise, adamı allar pullar öyle anlatır kadın. Ortası ise, nahoş özelliklerini anlatmaya başlar. Sonunda ise, adamın yatak sırları dökülüverir ortaya.
Varılacak hedef, yaş kaç olursa olsun hep aynıdır; adamı yanında taşıyacağın uygun bir koca haline getirmek.
Bu yüzden bir erkek olmak istemezdim hiç. Hele bir kadını kızdırmış erkek olmayı asla.
Bu hafta kızlarla fazla vakit geçirince benim beyin dumura uğradı. Tüm haftam ilişkiler ve evlilik üzerine konuşarak geçti.
Birinden yeni hoşlanmaya başlayan bir arkadaşımıza adamı nasıl oltaya getireceğine dair taktikler verirken, başka bir kız arkadaşımızın sallanmaya başlayan ilişkisini kurtarmak için uygun kıskandırma metotları yarattık.
Kıskançlık deyip geçmeyin. Kıskançlık kadar güçlü afrodizyak az bulunur! Söz gelimi ben bir adamı beğenmem beğenmem, sonra bir kıskanırım, adam suratına bakılmayacak muşmulanın teki bile olsa gözüme Russell Crowe gibi görünür. Derdim o sırada diğer kadındır hoş ya, orasını karıştırmayın.
Her neyse...
Bizim kızlarla 'erkekler' konulu haftanın sonunda şunu fark ettim;
Yahu biz kadınların dünyaya tek geliş amacı evlenmek mi?
Sanki dünyada daha mühim bir şey yok! Tek derdimiz adamın birinin tohumlarından yeni bir insan yaratmak öyle mi?
Bir tepem attı! Başlarım dedim böyle işe!
Her tanışılan adamla evlilik hayali kurmak da neyin nesi?  Dünyada evlilik dışında yapılacak ve insanı mutlu edecek tonla şey var.
Üstelik en nihayetinde yapmaktan sıkılıp bırakırsanız mahkeme, gözyaşı, hakaret, tüm sırların ortaya dökülmesi, para kavgaları, eşya paylaşımları, çocuk bölüşmeleri falan yaşamazsınız.
Kızdım, söylendim durdum bizim kızlara... En çok da kendime... Adamları Russell Crowe haline getiren içimdeki sevgi pıtırcığı şahsiyete.
Ama yine de kızların anlattıklarını dinledikçe bir kez daha yineledim kendime korka korka;
Hayatta bir erkek olmayı istemezdim! Hele bir kadını kızdırmış erkek olmayı... Asla...basaksayanic

BİR CEVAP...
Sıkıcı bulduğum için hiç okumadığım, tüm kariyerini ona buna sataşmak üzerine kuran biri, geçen hafta yazdığım yazıdaki bir cümleye takmış duyduğuma göre. Çok güldüm haline.
Efendim bu her şeyi bildiğini sanan arkadaşımız sanırım Andy Warhol'un, döneminin tüm önemli kişilerini ve arkadaşlarını sırayla çektiği fotoğraflardan bihaber. Warhol'un sadece ressam kimliği olduğunu zannediyor. Halbuki o komple bir sanatçı ve fotoğraf da çekiyor... Hatta o kadar inanılmaz portreler çekiyor ki o fotoğraflara baktığınızda fotoğraf çekme arzusu doğuyor içinizde...
Sayfada gördüğünüz tüm fotoğraflar, geçen yıl gittiğim Paris'teki  Warhol sergisinden... Bu arkadaşa da en yakın zamanda bir Warhol sergisine gitmesini öneriyorum ki ona buna sataşırken neden sataştığını da yazabilsin garip!

KİMİ KİME ŞİKAYET EDECEĞİZ?
Günlerden pazar... Dışarısı cayır cayır yanıyor. Klimayı açıp altında oturmaktan başka çare yok. Tüm gün evde kitap oku, DVD seyret daralıyor insan.
Hemen menajerim Elif'i aradım. 'Elif' dedim; 'Hadi kalk gel, mayışacaksak birlikte mayışalım'. O da evde bunaldığından atladı geldi.
Derken bir-iki kız arkadaşımız daha aradı. Bir baktık, kadınlar matinesi gibi toplanmışız. Ne yapsak ne etsek de içimizdeki sıcaktan mayışmış yaşam enerjisini canlandırsak derken telefon çaldı. Eski dostum Müge aradı. Müge bir fal bakar, akıllara ziyan... Ne dese olur, o kadar yani...
Hadi dedik, kalkıp gidelim Müge'ye. Evi bana epey uzak, Anadolu yakasında, ama o kadar eğlencelidir ki kendisi, o yol gözünüzde büyümez.
Gece yarısına kadar güldük, eğlendik, kahveler içtik, fallar baktık, derken eve yollanmaya karar verdik.
Evin önünde arabama tam binmiştim ki bir ekip arabası girdi sokağa. Sokak dediğimiz küçücük bir yer. Mahallenin tam ortasında durdular, benim arabamın önünde.
Elif, Serpil ve Devrim dışarıda, vedalaşma safhasındalar. Hepimizin ayağında şıpıdık terlikler, kısacık şortlar.
İki polisten biri camı açıp bizim kızlara seslendi;
'Türk vatandaşı mısınız siz? Kimlikleri görebilir miyiz?'
Kızlar şaşkınlıkla bakakaldılar. Sesleri tüm mahallede çınlarken bülbül gibi Türkçe konuştuklarını duymamaları imkansız.
Ben de o sırada arabamı çalıştırmaya çalışıyorum. Kan beynime sıçradı... 'Pardon' dedim; 'siz mahallenin ortasında, evin önünde, üstelik trafik polisiyken hangi nedenle bu soruyu soruyorsunuz?'
'Rutin kontrol' dedi.
Birkaç tane kısa şortlu kadın görünce, konuşma başlatma şekli mi oldu rutin kontrol? Acaba biz şortlu değil de muhafazakar giyinmiş olsaydık aynı şekilde gelip soru sorabilirler miydi?
'GBT'ye bakacağım' dedi. Asayiş değil, trafik polisi olduğu için GBT cihazı yok elinde... Oraya buraya telefon edip sormaya başladı... Biz de GBT cihazının gelmesini bekleyeceğiz...
Kıyameti kopardık tabii. Hakkımızın hukukumuzun ne olduğunu bildiğimizden ne dese anında cevabımızı veriyorduk. Baktı dayanağı yok 'buyurun' demek zorunda kaldı.
Oradan ayrılırken düşündüm; küçük bir mahallenin ortasında, insanların evlerinin önünde, soru ya da kimlik sormak için nedenleri yokken, sadece güzel ve kısa  şortlu oldukları için polisin tuhaf sorularına maruz kalanları magandalardan kim koruyacak?
Polis vatandaşın huzurunu korumakla yükümlü iken nasıl bu şekilde huzursuz eder? 'Beni rahatsız ediyor' diye kimi kime şikayet edeceğiz? Polisi polise mi?

DİZİLER NEDEN 13 BÖLÜMDE BİTEMEZ?
1Çünkü yapımcı, oyuncuların (hele de tanınmış oyuncular fazlaysa), teknik ekibin, mekanların, prodüksiyonun, post prodüksiyonun maliyetlerini ilk 13 bölüme yayar. Yani ilk 13'te kar etmez.
2Çünkü ilk 13 bölüm, söz konusu diziyi 'tutturmak' için ölümüne bir efordur. Kimse parayı düşünmez.
3Çünkü bir diziyi bitirmek demek; o işin hem  kamera önü hem arkasındaki 100'den fazla kişinin ekmek parasının kesilmesi demek.
4Çünkü tutmuş, hem de reyting rekorları kıran bir diziyi bitirmek akıl işi değildir. Yeni başlanan işin tutup tutmama riskine karşılık, var olan işin devam etmesi daha mantıklı bir orantıdır.
5Çünkü bir diziyi, bir hikayeyi seyirciye sevdirmek gerçekten çok zordur. Eğer benimsenmiş, sevilmiş ve bunu da reytinglerde ortaya koymuşsa o zaman devam etmemesi için neden yoktur.

Haftanın sözü
Yaşam bir masal gibidir, ne kadar uzun olduğu değil ne kadar iyi olduğu önemlidir.
Lucius Annaeus Seneca

Başak SAYAN

Başak Sayan İletişim

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Başak Sayan Sosyal Medya