İyi günde, kötü günde...

İyi günde, kötü günde, hastalıkta ve sağlıkta...
Bu cümlenin anlamını yıllarca düşünmemiştim aslında.
Evlenirken söylenen sözler diye aklımda yer etmişti ama anlamını küçükken düşünmüyorsun pek.
O sıra tek düşündüğün aşık olduğun adamın kaşı, gözü, boyu posu oluyor. Evlenelim de ne olursa olsun diyorsun.

Evlenmek fiili bize hep yanlış öğretildi en baştan beri.
Çocukken okuduğumuz masallarla, büyüdükçe izlediğimiz filmlerle, etrafımızdan bize anlatılanlarla hikayenin sonunun hep evlilik olacağını düşündük.
Evliliğin bir son değil de bir başlangıç olduğunu anlayamadık çoğumuz.
Birlikte bir yolda yürümeye başlamaktır evlilik.
Hava güneşliyken de yağmurluyken de hatta kasırga koptuğunda da aynı şekilde yürümeye devam edebilmektir evlilik.
Başına kötü bir şey geldiğinde, işini kaybettiğinde, tüm paran yok olduğunda ayağa kalkarken yanında seni her halinle kabul eden ve destek olan birinin varlığını bilerek güven duymaktır evlilik.
Yaşamının sonunda veya büyük hastalıklarda ölüme meydan okurken elini tutan birinin varlığını hissetmektir evlilik.
Birkaç gün önce Ali Taran'ın kanser hastası iken boşanıp Ayşe Özyılmazel'le evlendiği karısı Selma Ann Desmond hastalığına yenildi.
Ali Taran ile Ayşe Özyılmazel evlendiğinde olaya Ayşe'nin tarafından bakmış ve ona gösterilen tepkilerin doğru olmadığını yazmıştım.
Ali Taran cephesine ise hiç girmemiştim.
Girmemiştim çünkü içimi acıtan bir tarafı vardı Ali Taran'ın yaptığının.
Ve sonrasında gazetelere yansıyanlar... Kanser hastası bir kadının ilaçlarını alamayacak duruma düşmesi, feryadı figanı...
Bu hastalığı kendi ailemde çok fazla görmüş biri olarak nasıl olduğunu çok iyi bilirim.
Hastalığı yenmenin en önemli unsurlarından biri tedavinin dışında morali yüksek tutmaktır.
Böyle bir hastalıkla mücadele eden bir kadına ne olursa olsun bunları yaşatmak bir adama yakışmazdı.
Bırakın bunu, bir insana yakışmazdı.
Ama oldu.
Kadıncağız bir yandan hastalığı ile mücadele etti, diğer yandan başına gelen büyük yıkımın yarattığı duygularla ve depresyonla.
Sağlıklı olan bir insanı bile hasta edebilecek bir olay aslında yaşadığı.
Yirmi bir yılllık kocanızın sizden ayrılır ayrılmaz bir başkasıyla evlenmesi.
Bırakın yirmi bir yıl olayını, bir sene birlikte olduğunuz sevgilinizin bile başkasıyla evlendiğini duysanız haftalarca gelemezsiniz kendinize.
Haberi okurken kalbim sıkıştı, gözlerim doldu, evlilik, aşk, sevmek, ayrılık kavramlarını düşündüm birer birer.
Elbette birinin hastalığı, artık onun yanında durmak istemeyen diğerinin hayatını bağlamaz ama yine de insan bir parça vicdanlı olur diyor içimdeki bir ses.
Umarım yaşanılan bu olay evliliğin ne demek olduğunu düşündürtebilmiştir bir parça.
Ve umarım Ali Taran iyi günde kötü günde sözünün anlamını anlamıştır şimdi.

 

ALACAKARANLIK
Alacakaranlık film serisi benim için her zaman farklı olmuştur.
Gerçek aşka olan sarsılmaz inancım ve fantastik sinemaya duyduğum tutku bunda etkilidir belki de.
O yüzden kardeşim Ozan'ın evde zorla izlettirdiği ilk filmin ardından adeta müptelası oldum.
Filmler vizyona girmeden kitaplarını okudum.
Ve sonun başlangıcını izlemek için yeni 'Alacakaranlık Efsanesi: Şafak Vakti'ni görmek üzere vizyona girdiği ilk gün kuruldum sinema salonunun koltuklarına.
Daha da fenası öyle özlemiştim ki onları filmden bir gece önce daha önceki üç filmi de izledim arka arkaya. Sayısını hatırlamadığım bilmem kaçıncı kez üstelik.
Film başlarken tüm salonda soluklar tutulmuştu adeta.
İlk yarı aksiyon bakımından biraz zayıftı açıkçası.
Düğün ve balayı sahneleri ile doluydu, başka bir şeye yer yoktu.
Daha önceki filmlerde bir türlü sevişmeyen, arada sırada öpüşen kahramanlarımızın yataktan çıkmadıkları ilk yarının ardından tüm film böyle giderse diye korktum açıkçası.
Ama ikinci yarı yine o özlediğimiz aksiyonu veriyordu film.
Yalnız şöyle bir sıkıntı var;
Çok gişe yapan seri filmlerde yapımcılar daha çok para kazanmak amacıyla tek bir filmi ikiye böldüklerinde tüm tadı kaçıyor.
Çünkü iki film haline getirebilmek için filmi uzatıyorlar da uzatıyorlar.
O yüzden bir türlü bitmek bilmeyen düğün sahnesinde sıkılabiliyor insan.
'Alacakaranlık Efsanesi: Şafak Vakti' aslında tek bir bölüm...
Ama bunu Volüm 1 ve Volüm 2 diye iki film haline getirmişler ne yazık ki.
Aynı şeyi Harry Potter'ın final filminde de yapmışlardı. İlk bölüm çok tatsız tuzsuz geçmişti.
Yine de filmin finali beni bir sonraki final filmi için heyecanlandırdı.
Ve bu aşkı yeniden perdede görmek mutlu etti.
İzlenmeli.

Ölümsüzler
Dedim ya epik ve fantastik sinema delisiyim ben diye.
Bir de ikisi aynı anda varsa o zaman değmeyin keyfime.
Sinemaya başka filmler izleyeceğim diye gittim ama bu filme takıldım kaldım bu yüzden.
Eski Yunan'da geçen, içinde mitolojik kahramanları da barındıran fantastik filmin yönetmeni Tarsem Singh. Başrollerinde Mickey Rourke ve Luke Evans var.
Mickey Rouke yine çok iyi filmde.
Kostümler ve görüntüler de öyle.
Masal izlediğinin farkında olanlar ve fantastik sinemayı sevenler için iyi bir alternatif olabilir ama izlenmese bir şey kaybedilmez.

Başak Sayan İletişim

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Başak Sayan Sosyal Medya