Drama bağımlılığına dair...

Drama bağımlısıyım... Hayatımda drama yoksa anlamsız buluyorum her şeyi. Drama ve kaybetme korkusu en ölü ilişkiyi bile ateşlendiren yegane şey bence... Bu bağımlılığım sayesinde yaşadığımı hissediyorum...

Fena bir drama bağımlısıyım ben.
Öyle böyle değil ama.

Hani neredeyse hayatımda drama yoksa anlamsız buluyorum her şeyi, o derece...
Drama adeta yaşadığımı, nefes alıp verdiğimi hissettiren yegane şey olmuş durumda.
Mesela her şeyin yolunda gittiği bir ilişkide ters bir şeyler olduğunu düşünmeye başlıyorum bir anda.
Geceler boyu bir sağa bir sola dönerek sorunun ne olduğunu anlamaya çalışırken bir de bakıyorum ki drama eksik hayatımda.
Bir ilişkide ne kadar yolunda gitmeyen şey varsa o derece gerçek oluyor benim için yaşadığım aşk.
Hatta bazen bu yüzden gizli gizli sabote ettiğim bile oluyor ilişkilerimi.
Sırf biraz sorun çıksın da drama bağımlısı kişiliğim tatmin olsun diye.
Her şey kolay olunca aslında her şey zor oluyor benim için nedense.
Kim bilir belki de yıllarca o kadar çok alışmışım ki ilişkilerimde çabalamaya ve sorunlarla boğuşmaya, sorunsuz ilişkilerde sıkıldığımı hissediyorum ansızın.
Aşk kıvılcımlarının tüm bedenimi sarması yine böyle her şeyin yolunda gittiği, sorunsuz bir döneme rast geldi.
Sorunsuz olduğu için sıkıldığım anlar şimdi benim için birer vaha değerinde.
Çünkü artık büyük bir dramaya sahne oluyor ilişkimiz.
Öyle bir drama ki üstelik, nefes almayı unutturuyor kimi zaman.
Geceleri yatakta bir sağa bir sola dönmeme neden oluyor.
Normalde bir araya geldiğinde hiçbir fiziki tepki olmazken kalbinin gümbür gümbür attığı fark ediyorsun aniden.
Saçma sapan şeyler yapmaya, saçma sapan şeyler söylemeye başlıyorsun.
Seviştiğin anların yeryüzünün en tutkulu anları olduğunu düşünüyor, dudakları dudaklarına değdiğinde hissettiklerini bir daha asla yaşayamayacağını zannediyorsun...
Drama her şeyi büyülü bir hale getiriyor işte.
Çünkü işin içine fena halde bir kaybetme korkusu giriyor.
Drama ve kaybetme korkusu en ölü ilişkiyi bile ateşlendiren yegane şey oluyor bu durumda...
Ben mi?
Yaşadığımı hissediyorum drama bağımlılığım sayesinde yeniden...

Cumartesi mesaisi
Cumartesim pazarım yoktur benim hiç. Hatta gecem ve gündüzüm de belli değildir.
Yılbaşı, bayram, milli tatillerde de durum farklı değildir. Ne zaman nerede çalışacağımızı bilemeyiz.
Setin saati olmaz. Bir bakarsın sabaha karşı üçte bitmiş, bir bakarsın akşamüzeri beşte.
Hep cumartesi pazarları tatil olarak geçirenlere imrenmişimdir.
İnsan elinde olmayanı ister ya her zaman, kim bilir belki de bizim de cumartesi pazarımız olsaydı böyle düşünmeyecektim.
Şimdilerde cumartesi günlerinin mesai günü olması gündemde.
Hem de mesainin başlama saati olarak gün ağardıktan bir saat sonrası deniyor.
Yani kışın sabah altı buçukta gün ağarıyorsa yedi buçukta işbaşı yapılacak demektir. Bence doğru bir uygulama. Haftada beş günün yetmediği devlet dairelerinde belki o bir gün fazla işgünü sayesinde biriken işler biter. Vatandaş da mağdur durumlara düşmemiş olur, çalışanlar da sıkıntıya girmez...
NOT: Son dört günümü yaşanan bir karışıklık yüzünden devlet dairelerinde geçirdim. Allah kimseyi bununla sınamasın...

Pantolon krizi
Ne kadar çok ilerlemiş olsak da...
Ne kadar çok Ortadoğu'nun en önemli gücü haline geldiğimiz konuşulsa da...
Ne kadar çok askeri vesayeti ortadan kaldırsak, darbe girişimlerine hak ettikleri cezaları versek, sivilliğe doğru adım adım ilerlesek, türbanlı öğrencileri okullara sokabilmeyi başarsak da;
Üçüncü dünya ülkesi olmaya devam edeceğiz. Devam edeceğiz çünkü ilerlemenin en önemli unsurlarının önünde ket gibi duran yobazlık var.
Öyle korkunçtur ki yobazlık; adamın bastırdığı cinsel arzularının ortalığa saçılabilmesi için bir kadının pantolon giymesi yetebilir mesela.
Hafta ortası emekli bir hakim olan, Vakit gazetesi köşe yazarı Nusret Çiçek, Meclis'te pantolon giyen kadınların cinsel teşhir yaptıklarını söyledi. Kendisini harekete geçiren cinsel uyarıcıların herkesi harekete geçirebileceğini zannediyor kanımca.
Fakat unutmaması gereken şey şudur;
Bir insanın tahrik olması için gerekli olan cinsel uyarıcı farklı farklıdır.
Eğer pantolon giymiş bir kadın görünce dayanamıyor ve tahrik oluyorsa, yapacağı şey pantolona karşı çıkmak yerine en yakın psikiyatristin yolunu bulmaktır.
Çünkü durumu cidden çok tehlikelidir...

Blackberry
İki adet cep telefonu kullanırım ben.
Biri iş içindir, diğeri de özel hattım.
Bunlardan biri için iPhone kullanırım, diğeri içinse Blackberry...
Geçen haftaya damgasını vuran Blackberry krizi esnasında iki telefonu da karşılaştırmaya başladım ister istemez.
Bir anda mesajlarım ve maillerim gitmez olup, internete girememeye başlayınca her türlü işlemi iPhone üzerinden yapmaya başladım.
Gün içinde o kadar çok koşuşturuyorum ki çoğu kez telefonla konuşmak yerine mesajı tercih ediyorum.
Sette mesela...
Yeni başlayan dizimin sesli çekildiği de göz önüne alındığında çıt çıkarmadan dünyadan kopmamanın yegane yöntemi bu.
Mesajlaşmak önemli bu yüzden benim için.
Fakat ve heyhat ne kadar kritik bir durumun içinde iPhone'a yatay geçiş yapmış olsam da gözüm Blackberry'imdeydi devamlı.
iPhone ile mesajlaşmanın zorluğu, dokunmatik ekranın azizliği gibi meseleler yüzünden yazacaklarımı yazmaktan vazgeçmeye, sonraya bırakmaya başladım.
Ve o anda anladım ki ben iflah olmaz bir Blackberry'ciyim.
Bu yüzden Blackberry yetkilileri hiç endişelenmesinler müşteri kaybediyoruz diye.
Benim gibi müptelası olmuş durumdakiler değil üç günlük kesinti ile Blackberry'den vazgeçmeyi, bir aylık kesinti karşısında bile pes etmezler.

Başak Sayan İletişim

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Başak Sayan Sosyal Medya