Dizginlenen ruhum

Anladım ki benim ruhum böyleymiş.
En çok ihtiyaç duyduğu şey heyecanmış şu hayatta.
O heyecanı yaratan yegane şey de aşk.

Huzur istiyormuş elbette bir parça ama o huzura eriştikçe heyecan arzusu da kabarıyormuş nedense.
O yüzden bunca yıldır savrula savrula gelmiş bugünlere...
Savrulmanın rutin ve sıkıcı bir hayattan daha iyi olduğuna ikna etmiş kendini çünkü çok erken yaşta.
Tek bir sorun varmış ama bu durumda;
Giderken geride bıraktığı kişiymiş o da...
Genelde gururun karanlık yüzü nedeniyle öylece kalakalırlarmış onlar da.
Ne gel diyebilirlermiş doğruca, ne de git...
Halbuki başına buyruk ruhum giderken dönmeyi istiyormuş her defasında.
İstediğin yere gidebilirsin ama geri gelmek koşuluyla diyecek birinin açlığını çekiyormuş bunca yıldır aslında.
Onu hem gevşekçe hem de sıkı sıkıya tutan güçlü kollar aramaktaymış yani bu durumda!
Bu arzusunu duyanlar gülmüşler ona yıllar boyunca.
Hem gevşek hem sıkı sıkı olur mu hiç bir arada demişler, bu söylediğin bulunmaz bu dünyada, seninki sadece ütopya.
Gel zaman git zaman ruhum da inanmış bu laflara en sonunda, evet demiş böyle birisi bulunmaz bu hayatta, saçmalama!
Ama yukarıda her duayı duyan ve her şeye kadir olan duymuş ruhunun sesini.
Ona onu istediği gibi saran birini yollamış en sonunda.
Hem özgür bırakan hem de asla bırakmayan...
Bu durumda en olmadık duaya bile amin demek kalıyor insana.
Yukarıda her duayı duyan, her şeye kadir olan olduktan sonra gerçekleşmeyecek hiçbir şey yok bu dünyada...

BEN HASTAYKEN...
1 Bana bakan, merak eden, beni düşünen harika bir adamın değerini daha çok anladım.
2 Aşk duygusunun ve bu duyguyu her hücrende hissetmenin insanı daha çabuk iyileştirdiğini öğrendim.
3 Atatürk'ün Gençliğe Hitabesi bile tartışılmaya açılmış. 'Ayet miymiş ki bu' denmiş. Ve bu şekilde bugün yaşadığı hayatı neye borçlu olduğunu unutanların ülkeyi yönettiğini hatırladım bir kez daha.
4 Hür, özgür, çağdaş ve ilerici bir nesil yetiştirip güçlenmek istiyorum demek yerine dindar bir nesil yetiştirmek  istiyorum diyen Başbakan'ın aslında en temel arzusunu ortaya koyduğunu anladım.
5 Kar yağışının insanı hala çocuk gibi mutlu ettiğini fark ettim. Hele de  karda yürüyüp dolaştıktan ve ellerin, ayakların buz tuttuktan sonra sıcacık  eve giriyorsan...

DİNDAR VE SORGULAMAYAN BİR NESİL
Başbakan'ın 'Dindar bir nesil yetiştirmek istiyorum' sözü bu haftaya damga vuran olaylardan biriydi.
Öncelikle dindar kelimesinin ne anlama geldiğine bakmak gerek.
Mesela ben dindar biri değilimdir.
Hayatımda namaz kılmadım. Oruç tutarım ama düzenli değildir o da.
Bizim evde kimse dindar değildir.  Hatta birkaç nesil öncesi bile.
Haa, anneannem başörtüsü takardı ama.
Ya da her Kurban Bayramı kurban kesilmezse olay çıkaran bir annem var.
Babam her sene zekatını verir kimi kimsesi olmayanlara ya da ihtiyacı olana.
Bizde yalan söylenmez, insan aldatılmaz, kul hakkı yenmez. İyi ve doğru olmak önemlidir her şeyden daha çok.
Bunlar bana ilk öğretilenlerdi bizim evde.
Dini öğretiler yoktu ama dinin gerektirdiği ne varsa esas alınmıştı aslında.
Kadınlar kapalı değildi, kadının yeri ve önemi belliydi. Erkeğin karşısında ona sadece hizmet eden varlık olarak sürdürmezdi hayatını.
Aklını kullanmak ve her şeyi sorgulamayı öğretti bizimkiler bana.
Bir şeyi sorgulamadan, yanlışını doğrusunu anlamadan kabul etmek bana göre değil bu yüzden.
Kafamın içinde bir beyin taşıyorsam bu beyin ve düşünme kabiliyeti boşuna verilmedi herhalde bana.
İşte dindar biriyle dindar olmayan biri arasındaki en önemli fark budur bence.
Dindar kişi ona verilen tüm bilgiyi veya yapılması söylenileni sorgulamadan kabul eder. Sorgulamayı aklından bile geçirmez.
Bir başbakanın en çok isteyeceği şey de budur herhalde...
Onu sorgulamadan dinleyen ve itaat eden bir kuşak...
E ben de olsam 'Dindar bir nesil yetiştirmek istiyorum' derdim bu durumda.

EJDERHA DÖVMELİ KIZ
Bundan bir süre önce Stieg Larsson'un tüm dünyada bestseller olan romanı 'Ejderha Dövmeli Kız'ın ilk versiyonunu izlemiştim.
Avrupa yapımı olan bu filmi soluksuz, bir çırpıda izlerken, her sahnenin ne harika çekildiğini düşünmüştüm.
Öyle ki oldukça uzun olan filmi izlerken bir saniye bile sıkılmıyordu insan.
David Fincher yönetmenliğinde çekilen ve başrolünde Daniel Craig'in oynadığı Amerikan versiyonu 'Ejderha Dövmeli Kız'ı bir daha izledim bu yüzden.
Orijinal filmi izlemeyenler için oldukça iyi olabilir ama benim gibi orijinalini seyretmiş biriyseniz ister istemez kıyaslama yapmaya başlıyorsunuz.
Amerikan versiyonunda orijinalinde olmayan detaylar var mesela. Ve bazı sahneler orijinali kadar iyi yansıtılmamış ne yazık ki.
Örneğin Lisbeth'in sosyal güvenlik sorumlusunun tecavüzüne uğradığı sahne ilk filmde tüylerinizi diken diken ediyor.
Bu sahnede oynayan aktör o kadar inandırıcı ve itici ki filmin içine dalıp adamı dövmek istiyorsunuz.
Ama Amerikan versiyonunda bu sahneler daha zayıf kalmış ilkine göre.
İki karakter arasındaki ilişkinin boyutu biraz şekil değiştirmiş yeni versiyonda. Lisbeth karakterinin hiç yapmayacağı şeyler eklenmiş senaryoya.
Yani ilkinden daha farklıyız ve daha iyiyiz demek istenmiş ama ne yazık ki ilki o kadar iyi ki onun altında kalınmış.
Yine de hakkını yememek gerek, müzikler olağanüstü, tempo çok iyi ve Daniel Craig harika...

HAFTANIN SÖZÜ :
' Kendini bilmek ruhunu bilmektir.' Eflatun

Başak Sayan Contact

This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

Başak Sayan Social

Manager

MÜGE ULUSOY

Phone:+90 0533 747 62 50
E-Mail: This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.
Web : www.mugeulusoy.com.tr