Cehenneme övgü...

En korkunç savaş insanın kendiyle yaptığıdır...
Aklın başka, yüreğin başka bir şey söylemesiyle başlar. Şiddetlendikçe bir iç savaşa dönüşür adeta...
Yıkıcı, yok edici, ıstırap verici...

Öyle ki nefes almakta bile zorlanır insan bazen.
Gözlerini kapatır düşünmemek için. Günlük koşuşturmalarla unutmaya çalışır iç savaşının nedenini.
Bazen şükreder haline; pişmanlık ve vicdan azabı duymadığı için içinde...
Pişmanlık ve vicdan azabı...
İnsanın kendisinin yarattığı cellatları...
Yine de bunları hissetmemek, iç savaşı bastırmaya yetmez böyle bir durumda.
Cehennemdir aslında bunun adı.
Kendini Beatrice için cehennemden geçmeye kalkan Dante gibi hissedersin.
Vergilius önderliğinde geçerken tek tek cehennemin katmanlarını, Dante kabul etmişti içindeki savaşı.
Kabullenmek savaşı ortadan yok etmese de hafifletiyordu acısını en azından böylece.
Karşılaşırken bir bir Homeros, Ovidius, Sokrates, Platon, Demokritos'la, hayatta en önemli şeyin kabullenmek olduğunu anladı bir anda.
Hele Girit Kralı Minos'un ona söylediklerini hiç unutmadı;
'Bırak! Alnına yazılı yolculuğa çık. Her isteği yerine getirenin isteği böyle! Onun arzusu olmadan yaşar mıydın sanıyorsun tüm bu acıları? Sana başka türlü nasıl öğretecek sahip olduklarının değerini sonra?'
Akıl ile yüreğin çarpışması...
Çaresizce oturup birinden birinin kazanmasını beklersin böylece bu savaşta.
Bazen akıl kazanır bazense yürek.
Ama kim kazanırsa kazansın insan hep kaybetmiş hisseder kendini nedense.
Bir yanı hep eksik kalırmış gibi.
Bu yüzden en iyisi kabullenmek zayıflığını...
Çünkü hiç kimse güçlü olamaz her isteği yerine getirenin dışında...
İnsansın... Ya kabul edeceksin zayıflığını ve dindireceksin içindeki savaşı...
Ya da direneceksin ve için için yanarken kendi yarattığın cehenneminde...
Övgüler düzeceksin o cehenneme...

BİR SERGİ
İnsan, sanatın bir dalıyla ilgileniyorsa ister istemez diğer sanat dallarına da kayıtsız kalamıyor...
Hepsiyle beslenmek istiyor.
Gittiği bir sergi, gördüğü bir resim, dinlediği bir müzik, dokunduğu bir obje, okuduğu bir kitap bambaşka kapılar açabiliyor ruhunda ve aklında...
Daha evvel aklına gelmemiş orijinal fikirler bulabiliyor kendine dair baktığı o farklı pencereden...
Sevdiğim arkadaşlarımdan biridir Şeyda Cesur...
Sıcak, içten bir insan olmasının yanı sıra sanatında kendine özgü bir çizgi edinmiş ve bu çizgi doğrultusunda yeni şeyler denemekten korkmamış birisidir.
Ne zaman Nişantaşı'ndaki atölyesine gitsem bambaşka fikirler getirir aklıma resimler...
Şimdilerde 'Resume; Ben, kendim ve CV'im' adını verdiği yeni sergisinin heyecanını yaşıyor.
İnsanın içinde unuttuğu gerçek benliğiyle hangi anlarda temasa geçip, o temasla hayattaki yolunu nasıl belirlediğini anlatırken farkında olmadan yaşadığın yılların, olayların insanların hayatını nasıl etkilediğini anlatmaya çalışıyor...
'Ben nasıl ben oldum'a bir nevi cevap arıyor...
Eğer bu aralar başka bir pencereden kendinize bakmak, daha evvel üzerinde düşünmediğiniz şeyleri düşünmek ve beslenmek istiyorsanız, Şeyda Cesur'un bu cesur sergisini gezmelisiniz...

Adres: Merkür Galeri Teşvikiye Mah. Şakayık Sokak Aylin Apt. No: 75/5 Nişantaşı
Tel: (0212) 231 69 87

ÖZEL Mİ YOKSA GENEL HAYAT MI?
Başbakan seçim öncesi iyice kızışan ve çirkinleşen ortamda yapılan kaset komplolarını kınayacağı yerde, 'Eşi ile olan görüntülerini çekmemişler ki.  Eşi olsaydı özel hayat olurdu. Eşi dışındaki biri ile genel oluyor' dedi.
Açıklamayı duyunca güleyim mi ağlayayım mı bilemedim.
Alttan alttan komploculara 'helal olsun oğlum sizlere, gösterin bu ahlaksızlara gününü'  mesajı vermesini geçtim, bir ülkenin başbakanı nasıl olur da özel hayat kavramının nerede başlayıp nerede bittiğini bilemez dedim.
Yani bir insanın başka bir insanla sevişmesinin mahrem kabul edilmesi için seviştiği kişinin onun eşi olması gerekiyor diyor başbakan...
Eğer eşi değilse, bu mahrem bir konu olmaktan çıkıyor. Genel bir konu oluyor.
E o halde otobüslerde, trenlerde sevişmek yasak olmasın...
Sonuçta genel hayatı toplum önünde yaşamıyor muyuz? O halde her yerde sevişebiliriz demek oluyor bu...

BİR ÖNERİ
Hakkında açılan tüm davalardan beraat eden, tüm yaşamı boyunca cehalete ve gericiliğe karşı savaşan, bu uğurda büyük bedeller ödeyen Türkan Saylan'ın ölmeden evvel vasiyet ettiği belge niteliğindeki kitabı yayınlandı...
Eğer dönen oyunların perde arkasını görmek istiyorsanız...
Eğer yalan ve iftiraların nasıl tezgahlandığını anlamak arzusundaysanız...
Eğer Fethullah Gülen kasetlerini, MİT raporlarını, terörist örgüt ilişkilerini merak ediyorsanız...
Ve en önemlisi aydınlık yarınlar için savaşmış bu kadının vasiyetini okuyarak tarihe düştüğü nota şahit olmak istiyorsanız...
'Son Nefeste Son Savunma' adlı kitabı hemen alıp, okuyunuz...

HAFTANIN SÖZÜ
Biz hepimiz bir çömlekçinin elindeki çömleği andırırız. Hiçbir çömlek de çömlekçiye: 'Beni niçin böyle yoğurdun?' diyemez.
Daniel Defoe

Başak Sayan Contact

This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

Başak Sayan Social

Manager

MÜGE ULUSOY

Phone:+90 0533 747 62 50
E-Mail: This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.
Web : www.mugeulusoy.com.tr