Paris'i her zaman sevmişimdir... Ayrı bir yeri vardır gönlümde.

Geçen hafta yine attım kendimi Paris sokaklarına. Bir kez daha anladım neden bu şehri sevdiğimi...
Dünyanın hiçbir yerinde sabahın kör vakti, koltuğunuzun altında okuyacağınız kitaplarınız, çantanızda yazı yazmak için laptopunuz, kulağınızda iPod'unuz ve elinizdeki minyatür bir termosta bulunan sıcak kahvenizle Lüksemburg Bahçesi'ndeki gibi huzurlu ve mutlu olamazsınız... Etrafınızdaki minik heykeller, ağaçlar ve kış bitkileri arasında oturup vakit geçirmek o kadar ilham vericidir ki içinizden taşan yaşam enerjisini nereye yönelteceğinizi bilemezsiniz... Ya da en azından benim için öyle...


Saint-Germain'de daha evvel de kaldığım Hotel Bel-Ami'nin en sevdiğim özelliği, tipik Fransız zevkini yaşatmasından ziyade Cafe de Flore'ün sokağında olması. Aralarında 30-40 adım var neredeyse. Sabah kahvaltılarını burada yaparken aklınıza Simon De Beauvoir ile Jean Paul Sartre'ın hangi masalarda oturup Les Temps Modernes adlı dergiyi planladıklarını, Sartre'ın 'Bulantı' adlı eserinin hangi bölümlerini bu masalarda yazdığını düşünüyorsunuz. Zira ikilinin en sevdiği mekan burasıydı. Hoş Parisli entelektüellerin hepsinin buluşma noktasıydı o zamanlar ama ikisi için başka anlamları da vardı.
Kahvaltının ardından Saint-Michel'e doğru yürüyüşe çıktığınızda insan profilinin biraz daha gençleştiğini görüyorsunuz. Burada en sevdiğim yer Shakespeare & Company adlı kitapevi. Aslında sadece kitapevi demek doğru değil. Neredeyse 100 yıla yakın bir tarihi var. Özel bir tarih üstelik. Evsiz kalmış yazarlara, düşünürlere ev bile olmuş çoğu gece burası. Ernest Heminway'den F. Scott Fitzgerald'a, Henry Miller'dan James Joyce'a kadar uzanan müptelaları olmuş. 
Kitapçıya girip binlerce kitap arasında dolaşırken kendinizi tarihin içinde bir gezintiye çıkmış gibi hissediyorsunuz. Üst kattaki divanın üzerine oturup seçtiğiniz kitapları okuyabilir hatta tüm günü orada geçirebilirsiniz. İnanın bir an bile sıkılmıyor insan.
Akşam yemeğini bir gece de olsa mutlaka Hotel Costes'ın alt katındaki restoranda yemek gerekir. Burası belki de Paris'in en güzel restoranlarından biridir. Daha çok 'creme de la creme' denilen kesimin geldiği yer olmasına rağmen fiyatlar Papermoon'dan daha pahalı değil. İçeride bu kesimin yanı sıra bol miktarda sanatçı, entelektüel ve tanıdık yüz görmeniz mümkün.
Gece gidilebilecek, ünlü Ritz Otel'in içinden ulaştığınız minicik barın en önemli özelliği ise 'Hemingway'in barı' olması. Nitekim tüm duvarlarda doldurulmuş hayvanlar, fotoğraflar ve Hemingway'e dair her şey var.             20 kişinin ancak sığacağı bara, Paris'in entelektüel çevresinden insanlar geliyor. Özel bir içkileri yok buraya ait ama kendinizi Hemingway'e selam çakarken 1940'lı yıllarda hissedebilirsiniz...
Öğlen yemekleri için daha çok Seine Nehri kenarındaki kafeler ve restoranlar tercih edilebilir. Yalnız unutmayın nereye giderseniz gidin mutlaka rezervasyon yaptırmanız gerekebilir yoksa girdiğiniz ufacık bir yerde bile saatlerce sıra bekleyebilirsiniz, benden söylemesi...
Bu arada yapmadan dönmemeniz gereken bir başka şey de öğle yemeğiyle akşam yemeği arasında sokaklarda bol bol görebileceğiniz peynircilere uğrayıp, güzel bir şarap eşliğinde peynir tatmak. Kendinizi gerçekten Paris'te hissediyorsunuz.
Tüm bunların yanı sıra Paris'in belki de en önemli özelliği sizi içinde bulunduğunuz ruh halinden uzaklaştırıp aşk duygusuyla sarmalayacak olmasıdır.
Bu yüzden eğer evli ya da bağlı iseniz gitmenizi önermem. Zira bir bakmışsınız aşık oluvermişsiniz. Şehrin öyle bir etkisi var insan bünyesinde...

SONER YALÇIN'A SORULAN SAÇMA SORULAR
1 Şu an Silivri'de Ergenekon'dan tutuklu bulunan sanıkları nerden tanıyorsunuz, ilişkiniz nedir sorusu nasıl bir 'gazeteci'ye sorulabilir? O kişiler terörist olsa bile bir gazetecinin işi gereği herkesle temas halinde olması gerektiği mesleki hakkıdır.

2 'Tek çıkış yolu vardır, sorunun başka türlü çözümü yok. Bu iş böyle giderse Türkiye'de çok kötü şeyler olacak. Bu adamlar gerçekten tanklarla çıktıkları zaman nasıl bir daha o tanklar içeri sokulacak? Hakikaten sokulamaz ya'... Bu satırların darbe karşıtı satırlar olduğunu her okuyan anladığı halde savcı neden anlamazdan geliyor? İlle de darbeci yaftası yapıştırmaya kalkıyor?

3 Hadi diyelim darbeci. Bir insanın istediği şeyi söyleyebilme hakkı var. Demokrasi bu değil mi? Düşünme özgürlüğü! Nasıl ki 'ben İslami rejim isterim' diyen var, 'darbe istiyorum' diyen de olabilir, bu suç değildir, suç olan bu darbeyi planlamak veya gerçekleştirmektir. Veya sokaklarda 'darbe isteriz' diye gösteri yapmaktır. Anayasal düzene karşı faaliyet bunlardır.

4 Madem bu kadar darbeci avına çıkılmış durumda o vakit neden 28 Şubat'ın 'suçluları' cezalandırılmaz da aydın gazeteciler içeri tıkılır?

5 Bir gazeteciye bazı isimlere yönelik notları neden tuttuğunu sormak, bir makyaj artistine neden yanında makyaj malzemeleri taşıyorsun sorusunu yöneltmek gibidir. Nitekim Yalçın'da cevabında yaptığı röportajlara yararlı olduğunu söylemiş.

6 Oray Eğin'le konuşmalarına dair sorulan 'neden bilgi veriyorsunuz' sorusuna ne demeli? İki gazeteci arkadaşın kendi aralarında bilgi paylaşımı yapmasından daha doğal ne olabilir? Kozmetik ürünlerini mi tartışıp konuşacaklar bir araya geldiklerinde?

ZORAKİ KRAL
Colin Firth'i severim.
Aslında Colin Firth'ten ziyade yumuşak bakan adamları severim. Hani gözlerinden iyilik akan insanlar vardır ya... O cinsinden işte.
Bir adamın gözünden iyilik akmıyorsa aşık olamam ben hayatta.
İyilik derken içinde masumiyeti, temizliği, dürüstlüğü ve iyi niyeti    kast ediyorum...
Colin Firth de böyle bakan bir adam bence. O yüzden yıllarca oyunculuğundan çok adamın kendisini sevdim bu özelliği yüzünden.
Bu filmle oyunculuk sınırlarını genişletmiş. Kekeme bir adamın nasıl zorlandığını güzel yansıtmış.
Eğer tarihi filmleri seviyorsanız İngiltere Kralı VI. George'un zorlu hikayesini seveceksiniz demektir.
Ve insanın azimle neleri başarabileceğini...

HAFTANIN SÖZÜ
Yaşam belirtisinin kökeni duygulanma, duygulanmanın da temeli aşktır...
Sigmund Freud

Başak Sayan Contact

This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

Başak Sayan Social

Manager

MÜGE ULUSOY

Phone:+90 0533 747 62 50
E-Mail: This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.
Web : www.mugeulusoy.com.tr