Geç pişmanlık...

Kendisi, en sevdiğim yakınlarımdan biridir. Çocukluğumun kahramanlarından... Hani bazı akrabalarınız vardır; baba yarısıdır ya, öyle işte...
Çocukken ne zaman babamla annemden fırça yesem, dört gözle yanlarına gitmeyi beklerdim. O evin bahçesi çocukluğuma dair en güzel anılarımın olduğu yerdir.

Anlatacağım hikaye onun hikayesi. Ama şu an içinde bulunduğu durum yüzünden ismini ve kim olduğunu yazmayacağım.
Tüm hayatı politik bir idealin peşinde geçmiş, sergilediği duruşundan asla taviz vermemiş, 'dürüst' kelimesinin karşılığı olmuştu hep.
Onun ismi geçince 'davası' gelirdi insanların aklına sadece. Tanıdığım ilk siyasetle uğraşan kişiydi ailemde.
Yakışıklıydı... Havalıydı... Ankara'nın en güzel kadınları onunla olmak için yarışırdı...
Tek bir sorunu vardı; o da evlenmekten deli gibi korkardı.
Ama bu korku sevmesine engel değildi elbette. Çok güzel bir kadınla birlikte olmaya başlamıştı. Okuduğum okulun öğle yemeği arasında beni görmeye birlikte gelmişlerdi bir keresinde. İlk kez orada gördüm sevgilisini...
Sapsarı saçlı, yemyeşil gözlü, havalı mı havalı bir kadındı. Gür bir sesi ve şen şakrak bir enerjisi vardı. Kızdı mı korkardınız. Hani hükümet gibi kadınlar vardır ya, o cinsten işte.
Kavga ettiler, ayrıldılar, barıştılar derken tüm ailemizin içine girdi o kadın. Okul aralarında soluğu onun Kızılay'ın göbeğindeki dükkanında alıp, annemin beni oradan almasını beklerdim.
Tüm çocukluğum ve ilk gençliğim evlenmelerini bekleyerek geçti. Bizim gözümüzde evlilerdi ama bekliyorduk yine de bunu nedense...
Olmadı... Evlenmediler... Ama son ana kadar beraber olmaya da devam ettiler.
Son ana kadar diyorum çünkü o güzel kadın ilişkilerinin 13. yılında kansere yakalandı. Ne kadar tedavi görse de tüm vücudunu sardı illet, kurtulamadı.
O boylu poslu, güzeller güzeli, hükümet gibi kadını en son bir hastane odasında, küçülmüş, çelimsizleşmiş bedeni ile gördüm. O son görüşüm oldu. Birkaç gün sonra da kaybettik.
Baba yarım atlatamadı uzun bir süre bu acıyı... Gözlerindeki ışığı kaybetmiş gibiydi.
Artık 60'ına merdiven dayıyordu. Ve yalnızlık denen gardiyanla ilk kez o zaman tanıştı.
Yıllarca deli gibi korktuğu evlilik fikri de ilk o zaman düştü beynine. Yalnız yaşlanmak, yalnız ölmek istemiyordu.
Evlendi... Hiç beklemediğimiz bir anda...
Aradan 6-7 sene geçti. Bu bayram bir araya geldik tüm aile. Hiç yaşlanmamıştı ama yüzünde belli belirsiz bir hüzün vardı.
'Ayrılıyoruz, yapamadık' dedi. Fazla soru soramadık. Üzgün olduğu her halinden belliydi.
Birden eski günleri konuşurken laf döndü dolaştı o güzeller güzeli, kaybettiği eski sevgiliye geldi. Hayatının en büyük sırrını o an öğrendim işte. İki kez bebek aldırmışlar. İlkinde değil ama ikincisinde zar zor ikna etmiş sevgilisini buna. Çünkü hazır değilmiş...
'Neden' diye sordum. Tüm Türkiye'yi il il dolaşırken, çocuk sahibi olmasının o sırada mümkün olmadığını anlattı bana. Davasının peşinden gitmeyi tercih etmişti. Ve sevgilisi onu tam 14 sene beklemişti.
'Bugün hayatımdaki en büyük pişmanlığım bu işte. Doğsalardı 21 ve 23 yaşında iki evlada sahiptim çünkü' dedi.
O akşam uzun yemek masasının etrafında otururken ilk kez gözlerinden yaşlar indiğini gördüm. Derin bir pişmanlık yiyordu içini. Kendisiyle aynı korkuyu paylaştığımı biliyordu. Bana baktı uzun uzun... Ve şöyle dedi;
'Dikkat et Başak! İnsan gerçek sevgiyi her an yakalayamıyor. Elindekilerin kıymetini o anda bilmek gerek... Çünkü son pişmanlık fayda etmiyor...'

KORKULMASI GEREKEN ASIL KONU NE?
AKP'li TBMM Kayıp Çocukları Araştırma Komisyonu Başkanı Halide İncekara şöyle buyurmuş;
'Yaprak Dökümü ve Fatmagül'ün Suçu Ne adlı diziler, Türk insanının ve çocukların ruh sağlığını bozuyor. Senaristler insanları sapıklığa teşvik eden birer ruh hastasıdır.'
Yetmemiş bir de Ortadoğu'da ve Azerbaycan'da hızla fenomen haline gelen dizilerden oralarda da bir türlü kaçış olmadığını söylemiş. İnsanları izlememeleri konusunda uyarmış.
Şimdi; söz konusu olan dizinin oyuncusu olduğum için yazmıyorum bu yazıyı...
Böyle bir açıklamayı yapanın bir kadın olmasından duyduğum üzüntü yüzünden yazıyorum...
Birincisi; söz konusu eserleri yazanlar senaristler değildir. 'Yaprak Dökümünü'nü, Reşat Nuri Güntekin, Fatmagül'ün Suçu Ne'yi ise Vedat Türkali yazmıştır.
İkincisi; Halide Hanım pek farkında olmayabilir ama romanlar, sinema filmleri ve diziler toplumların gerçeğini yansıtırlar. Aynaları toplumdur.
Bazı Amerikan filmlerindeki olayları görünce 'bizde olmaz' dememizin nedeni budur.         Çünkü o esnada o filmde yansıtılan olay, o toplumun gerçeğidir, bizim değil.
Sinema, edebiyat ve televizyon dizileri o toplumda yaşayan insanların yaşadıkları acılara, sıkıntılara, kimselere söyleyemedikleri trajedilere tercüman olurlar.
O yüzden bu toplumda binlerce olan, ama töre, aile baskısı ve korku yüzünden bunu dile getiremeyen tecavüz ve ensest mağdurları, Fatmagül'ün Suçu Ne adlı diziyi izlerken kendilerinin ne suçu olduğunu soruyorlar.
Aile içi sorunlar, trajediler, haksızlıklar yaşayanlar, kadın olarak ikinci sınıf insan muamelesi görenler Yaprak Dökümü izleyerek bu dertleri sadece kendilerinin yaşamadığını, bunu yaşayan binlerce insan olduğunu anlayarak başka bir yerden bakabiliyorlar.
Bu filmleri, dizileri kaleme alan senaristler, romanları yazan yazarlar ruh hastası değil, topluma ayna tutmayı becerebilen kişilerdir.  
Anna Karenina'da o dönemki Rusya'nın durumu anlatılır. Toprak sorunları, politik durum, hiyerarşik düzen, kadınlara bakış açısı, aile içi ilişkileri... Tolstoy yaşasaydı ve romanı bu dönemde yazsaydı kuşkusuz bambaşka bir roman çıkacaktı ortaya.
Bir kadın olarak bu açıklamayı yapan Halide Hanım toplumdaki tecavüz mağdurlarına ailelerinin yaptığı şeyin bir benzerini yapıyor. Bu sorunların dillendirilmesini istemiyor. 'Fatmagül'ün suçu ne' demek yerine gördüğü şeyden rahatsız olup kaldırılmasını talep ediyor... Böyle bir gerçek var bizim ülkemizde, bunu çözmek lazım diyeceğine!
Bir kadın böyle davranıyor üstelik... Vahim olan işte bu...
Oysa şunu bilmesi gerekir ki;
Bir toplumu bozan, ahlaksızlaştıran, karanlığa çeken şey sinema filmleri, diziler ve romanlarda anlatılan toplumsal sorunlar değil bağnazlıktır, yobazlıktır.
Konuşulması gereken asıl sorun da budur işte...
MERAK KONUSU: Okullarda onlarca yıldır Yaprak Dökümü'nün neden okutulduğunu bir araştırmasını tavsiye ediyorum Halide Hanım'a. Keza tıpkı benim gibi kendisine de bu roman ortaokulda okutulmuştur.

DÜŞÜNDÜRÜCÜ CÜMLE DİZİMLERİ
Şu cümleleri alt alta yazınca aklınıza ne geliyor?
- Basketbol maçlarındaki ponpon kız gösterilerine kıyafet yüzünden izin vermemek.
- Bale kıyafetlerini ayıplamak.
-Başbakan'ın Diyanet İşleri Başkanı'na türbanın üniversite     ve kamuda serbest bırakılmasıyla ilgili 'siz ne dersiniz' diye sorması.
- Sanat eserlerini sansürlemek, heykelleri müstehcen bulmak hatta bu yüzden yasaklamak.
- Sanat galerilerine saldırıda bulunmak.
- Medyada sansür ya da otosansür uygulamaları.
- Hukuka aykırı telefon dinlemeleri yüzünden özgürce konuşamamak.
- Başına bir iş gelir endişesi yüzünden eleştiri getirmekten korkmak.
- İlkokulda  türbanın konuşulduğu bir memlekette yaşamak.
Yorumsuz...

CUNDA'YA GİTMEDEN KENDİNİ CUNDA'DA ZANNETMEK

Geçen günlerde yayın yönetmenim Özlem Akalan ve bir grup arkadaşımızla yeni bir yer keşfetmeye gittik. Normalde oturduğum yerden çok uzaklara gitmem pek mümkün değildir. Etiler,-Levent,-Nişantaşı,-Taksim civarında geçer tüm hayatım. Karşıya ise çekim dışında gittiğim nadirdir.
Arkadaşlarımız 'sizi harika bir yere balığa götüreceğiz' deyince mecburen çıkabildik kabuğumuzdan.
Söylene söylene gittim yol boyunca ama Galatalı Balık'a girip, sunulan harika Cunda mutfağından mezeleri tadınca, fikrim değişti. Bana göre uzun olan yol, gözümde gidilebilir bir mesafe haline geldi.
Uzun masanın etrafında Cunda mutfağını ve harika balıklarımızı yerken, Müge'nin baktığı fallarla da eğlendik. Dragos'a ve Galatalı'ya daha sık gitmeye karar verdik.

HAFTANIN SÖZÜ
Başarı istediğini elde etmek, mutluluk ise elde ettiğini sevmektir. Jack Barringer

Başak Sayan Contact

This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

Başak Sayan Social

Manager

MÜGE ULUSOY

Phone:+90 0533 747 62 50
E-Mail: This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.
Web : www.mugeulusoy.com.tr