Gelecekteki sevgiliye mektup

Sen şimdi bilmezsin, uzaktan bakıp da yanıma gelmek için cesaretin kırılmasın. Böyle uzak, böyle soğuk duruşuma aldanma, geçmiş kırgınlıklarımdandır...
Hani göz göze gelip de içimde bir şeyler uyandığında sessiz kalırsam bil ki korkudandır sessizliğim, umursamazlığımdan değil...

Bana bakıp da korkularıma şaşırma. En çok, içini açan insan kırılır hayatta. Onlar da büyük korku dağları yaratır sonra. Ben; ne yaşarsa yaşasın her defasında kendini yeniden tamamen açabilen birisiyim. Aldığım yara sayısı artsa da hissettiğim mutluluk herkesten fazla...
Elindeki silahını doğrultup teslim olmamı bekleme sakın. Ben teslim olmam, teslim almanı beklerim, unutma...
İnsan hayatı boyunca bekler ya hep birini; belki de Tanrı'nın daha evvel bana gönderdiği yanlış kişiler, sen geldiğinde daha çok minnettar olmam, daha çok kıymet bilmem içindi, kim bilir...
'Seni seviyorum' cümlesi duymazsan benden sakın sevmediğim yanılsamasına kapılma. Ben sevmenin ne demek olduğunu çok erken öğrenmişlerdenim. Sen çırılçıplak kalmaktan korkmadığında karşımda, ben de bu cümleyi söylemekten korkmayacağım...
Seni hemen aramıyor, sormuyorsam bu vazgeçtiğimden değildir... Yorgunluğumdandır sadece bunu bil.
Aramıza mesafeler, yollar, uzaklıklar girerse aşkımın bitebileceğini düşünme sakın. Benim aşkım görerek çoğalmaz. Tanrı aşkı gibidir, inançla büyür...
Sadakat mi bağlılık mı diye çıkma karşıma. Ben sadakatin zorlamasındansa, bağlılığın samimiyetini tercih ederim. Nereye gittiğin değil, nereye döndüğün önemlidir benim için...
Aşkı bilmeyen insan kendini de bilmez. Ondan korkansa hayattan korkar aslında. Aşkın ne olduğunu öğrenmeden gelme sakın bana. Kendini karşındakinde kaybetmeyi göze alamayan insan kalbini gerçekten açamaz aslında.
Korkuların, endişelerin olabilir en başta. Ama aşk imkansız olan birçok şeyi gerçek kılar hayatta.
Bekliyorum...
Öyle bir gel ki bana; her gece yatağa yattığımda son düşündüğüm, her sabah kalktığımda ilk düşündüğüm olasın.
Tıpkı Orhan Veli'nin dizelerindeki gibi;
'Öyle bir hava da gel ki;
Vazgeçmek mümkün olmasın...'

DİRENİŞÇİ RUH...
Huyumdur benim.
Nerede bir azınlık  görsem, nerede hakları ihlal edilen bir toplulukla karşılaşsam içimdeki  direnişçi ruh ayaklanır, kendimi onların yerine koyar, yok sayılan haklarını savunurum.
Eskiden karşı mahalledekilerin birtakım hakları için bizimkilere kafa tutardım.
'Durun bir dakika, nerede özgürlükler' derdim.
'İsteyen istediği gibi giyinir' derdim.
'Herkes aynı şeyi beğenmek zorunda değil, bu benim hayatım, o da onların hayatı' derdim.
'Herkes birbirinin yaşama hakkına saygılı olmalı' derdim.
Sonra gün oldu devran döndü, şartlar değişti. Güç el değiştirdi.
Eskiden haksızlığa uğradığını düşünenler aynı haksızlıkları yapmaya başladılar bu sefer. Yani değişen bir şey olmadı.
Yine içimdeki direnişçi ruh peydahlandı.
Yine 'nerede özgürlükler' demeye başladım.
Yine 'bu mudur demokrasi' diye söylenir oldum.
Yine 'göz göre göre muhaliflere karşı oynanan oyunlar için kimi kandırıyorsunuz siz' diye bağırmaya başladım.
Sonra birden fark ettim ki ruhum direnişçi benim...
Tezgahlanan düzene baş kaldırır direnişçi. Korkmaz! Başına ne gelecekse göğüslemeye hazırdır.
Çoğunluğun fikri değildir önemli olan. Kendi doğrularından şaşmaz ne olursa olsun.
İktidar olanın gücünün, kuvvetinin karşısında korkup saklanmaz, renklerini soluklaştırmaz. Tam aksine daha çok haykırır sesini duyurmak için...
Ne para, ne pul, ne mevki umurundadır. Adalet ve özgürlüklerdir tek umursadığı...
Ne Silivri, ne Metris, ne de başına gelebilecek türlü bela korkutmaz gözünü direnişçilerin... Onun tek korktuğu hak yemektir hayatta...
Ve sayıları ne olursa olsun hep küçük bir grup gibi algılanırlar ama o küçük gruplar tarih değiştirir hep sonuçta...

TACİZE UĞRADIM DİYORUM SİZE!
Günlerdir gazetelerde ve internette şu nereden çıktığı belli olmayan ama gündemde olduğu için pek mutlu olan gazeteci İklim Bayraktar haberleri var...
Arkadaş ne yapıp edip ünlü bir gazeteci olmak istediğinden yıllarca yapamadığını şimdi politikacılara yönelttiği taciz iddiaları ile yapmaya uğraşıyor.
Bunun için hiçbir gazete kendisine iş vermediğinden ilk önce şansını Oda TV ile deniyor. Ardından bombaları patlatmaya başlıyor. 'Baykal beni taciz etti' diyor. Baykal'ı uzun süre aradığını ama görüşme taleplerine cevap alamadığını, eğer olur da görüşürse bunu kaydetmek istediğini ve şantaj yapmaya niyetlendiğini söylemiyor.
'Muharrem İnce içip içip evimin önüne geliyordu' diyor. Sonra lafı dolandırıp 'o anlamda söylemedim' diyor.
Halbuki bir gazeteci, cümle içindeki kelimeleri nasıl kullanırsa ne anlama geleceğini çok iyi bilir. Onun da amacı zaten dikkat çekmek. Ardından iddianın muhatabı 'olay öyle olmadı' deyince 'ben de o anlamda söylememiştim. Sadece iş konuştuk ama içki içmişti öncesinde' diye  lafı bir güzel değiştirdi. Çünkü zaten baştan cümlesini öyle bir kurdu ki...
Ama istediği oldu bir kere... Medya günlerce bunu konuştu. Fatih Altaylı onu bir gazeteci olarak programına çıkardı. Daha ne olsun? Gerisi ballı ekmek kadayıfı...
Ehh... Madem kimselerin şahit olmadığı taciz iddiaları bu kadar ekmek yediriyor; ben de itiraf ediyorum o halde!
İtalya ziyaretim sırasında geçtiğim Vatikan'da şans eseri karşılaştığım Papa 16. Benedict tarafından tacize uğradım. Hemen Türk-İtalyan ilişkilerinin gözden geçirilmesini, Başbakan'ın Vatikan'a ayar vermesini talep ediyorum!
Valla billa! Kimse görmedi, duymadı ama yaptı diyorum işte, inanmıyor musunuz bana?

SİYAH KUĞU
Yeni çıkacak olan kitabımdaki başkarakter İstanbul Devlet Opera ve Balesi'nde çalışan bir balerin...
Uzun süre balerinlerin hayatını araştırdıktan sonra 'Siyah Kuğu' çıkar çıkmaz izledim merakla.
Natalie Portman'ın müthiş yorumunun dışında filmin en dikkat çekici yanı, inanılmaz gerçekçi yansıtılmış olması. Tamamen o dünyanın içinde olan olaylara ve balerinlerin bilinçaltındaki önemli noktalara gönderme yapıyor film.
Dans eden bir şizofren daha iyi yansıtılamazdı kanaatindeyim. Özellikle Kuğu Gölü'nü canlandırırken ortaya konması gereken çift kişiliğin şizofren bir kişilikte nasıl hezeyanlara sebebiyet verdiğini görmek ilginçti.
Filmin bir noktasında Vincent Cassel'in, Natalie Portman'ı göstererek 'yatar mısın bu kadınla ha, yatar mısın' dediği ve 'hayır' yanıtını aldığı baletin Portman'ın gerçek hayattaki sevgilisi ve bebeğinin babası olduğunu hatırlatırım..

Başak Sayan İletişim

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Başak Sayan Sosyal Medya