Eğer kalırsan...

Özlemek güzel şeydir ama bir o kadar da acıtır canını insanın. Hele de uzun sürerse....

Özlemek güzel şeydir.
Ama bir o kadar da acıtır canını insanın. Hele de süre uzun olursa.
Ama hayatta hiçbir şey özlediğin kişiye sımsıkı sarıldığın anda hissettiklerine benzemez.

Öyle bir andır ki bu an, hissettiğin özlem ve aşk, taşar sanki tüm vücudundan.
Başka hiçbir şey yaratamaz o anın yarattığı duyguları.
Hissettiğin aşkı çoğaltmanın tek yoludur bu aslında.
Özlemek...
Gözlerini kırpıştırarak bana baktı... Öyle güzel, öyle derin gözleri var ki...
İçimi bir korku doldurdu o anda; ya giderse bir gün diye.
Öyle uzun bir zaman beklemiştim ki onu, bir gün giderse kaybederim kendimi diye.
Sık sık çıktığı uzak ülkelere olan seyahatlerinden bahsetmiyorum ama.
O seyahatler hissettiklerimizi daha da kuvvetlendiriyor çünkü.
Ben daha koyu bir korkudan bahsediyorum burada.
Eğer uzun süre gitmek zorunda kalırsa!
Eğer giderse...
Bu öyle karanlık bir korku ki kendime bile söylemekten korkuyorum aslında.
Ama söyleyiverdim birden... Eğer gidersen dedim ve kaldım.
İçtenlikle gülümsedi sözlerime. Ellerini saçlarımda dolaştırıp yüzümü kendisine doğru çevirdi.
'Eğer kalırsan' dedi gülümseyerek... 'Eğer kalırsan diye başlamalısın cümleye'. Çünkü benim gitmeye niyetim yok.
İçimdeki kopkoyu korku yok olmadı belki ama azaldı.
Eğer kalırsan dedim içimden ve gülümsedim.
Eğer kalırsan gökyüzünün hiç bu kadar mavi olmadığını göreceğiz birlikte.
Eğer kalırsan bugüne kadar yaşadığımız her şeyi, aslında Tanrı'nın bizi bir araya getirmek için yaptığını anlayacağız.
Eğer kalırsan yaşantımıza daha önce giren yanlış insanlara teşekkür edeceğiz içtenlikle. Çünkü onlar sayesinde birbirimizin değerini daha çok anlamış olacağız.
Eğer kalırsan hala büyük aşklar olduğuna ve ne olursa olsun, kaç yıl geçerse geçsin bitmediğine yemin edeceğiz birlikte.
Eğer kalırsan yeryüzündeki en mutlu kadın ben olmaya devam edeceğim yine.
Ama eğer gidersen de ben yine seni bekleyeceğim.
Tıpkı bilmeden hayatım boyunca aslında seni beklediğim gibi...

MAKE UP FOREVER
Makyaj yapmak işimin bir parçası...
Sete adım attığım ilk an beni makyaj masasının başına oturturlar ve ben makyajım bitip de kamera karşısına hazır olana dek beklerim.
Önümde onlarca renkli kutuların, farların, fırçalar, ambalajları gözümü alan paletlerin, boyalarıyla kendimi adeta şekerci dükkanına bırakılmış çocuk gibi hissederim.
Makyözümüz makyajımı yaparken ben bunlarla oynarım. Farklı renkleri bir araya getirip yeni denemeler yaparım, farklı fırçalarla yeni şeyler yapmaya çalışırım. Uzun zamandır bu işin içinde olunca hangi ürün iyi hangi ürün kötü anlıyor insan.
Mesela hangi markanın hangi ürünü iyidir, hangi markanın maskarası, hangi markanın allıkları tercih edilmelidir, bilirim.
Geçen hafta evime kocaman, şık bir valiz geldi.
İçini açtığımda birbirinden şık makyaj çantaları içinde düzinelerce renkli kutular, rujlar, fırçalar, allıklar, maskaralar farlar buldum.
Bir sevinç, kendimi yine şekerci dükkanında yalnız bırakılmış çocuk gibi hissettim o an.
Neşe içinde hepsini ambalajlarından çıkartıp yerleştirdim.
Ertesi gün sette birbirinden güzel ürünleri denedim.
Şu kadarını söyleyeyim;
Yıllardır her yurtdışı seyahatimde denk gelirse aldığım Make Up Forewer markasının nihayet Türkiye'ye gelmesine çok sevindim.
Çünkü hem dayanıklı hem de sanki yokmuşçasına görünen çok fazla alternatif marka yok, ne yazık ki.
Ben tüm ürünlerine bayıldım.
Teşekkür etmek için Oya Hanım'ı aradığımda öğrendim ki henüz tek bir şubeleri var. Fakat çok yakında İstanbul'un pek çok yerinde açılacakmış birçok şube.

TÜM DİZİ SEKTÖRÜ REYTİNG ŞİKESİ YAPMIYOR
Tüm iş hayatım reyting üzerine kurulu benim. Haftanın yarısından çoğunu sette geçiren biri olarak söylemeliyim ki reyting düşünmeden geçirdiğim an yok.
Sadece ben mi? Tüm ekip öyle.
Makyözünden, senaristine, yapımcısından set işçisine kadar herkes...
Çünkü ne kadar iyi iş yaparsanız yapın reyting denen illet karar veriyor ortaya koyduğunuz işin geleceğine.
Reyting iyiyse yola devam edersiniz, kötü ise her şey biter. O güne kadar verilen emekler, uykusuz geceler, soğukta kar çamur demeden adeta bir maden işçisiymişçesine çalışılan günler...
Bir anda yüze yakın insan işsiz kalıverir.
Ve bu o kadar kısa bir zamanda olur ki şaşar kalırsınız. Yıllardır hep bunu düşünüp durdum; bir işin kalıcı olmasını sağlayan şey ne? Gerçekten belli sayıdaki deneklerin tercihi, ülkenin tercihini mi gösteriyor diye.
Hala süregelen ama izlenmesi mümkün olmayan bazı gün birincisi dizilere bakıp 'nasıl olabilir' diye geçirirken aklımdan, içimden bir ses bu işte bir iş olduğunu söylüyordu ne zamandır.
Ve artık bu o kadar aleni olmuştu ki herkes sanki doğal bir şeyden bahsedermiş gibi konuşuyordu bu işlerden.
'E tabii yapımcısı dağıtıyor paraları kendi deneklerine' diye...
Kim dur diyecek bu düzene diye sorgularken uzun zamandır beklenen şey oldu, operasyonun düğmesine basıldı. Tüm sektöre reyting şikesi yapıyor muamelesi yapmak anlamsız burada. Çünkü bunu yapan birkaç kişi yüzünden onlarca yapımcının, oyuncunun, kanalın canı yanıyor aslında.
Aylarca üzerinde çalıştığı, yığınla para döktüğü projesinin birkaç bölüm sonra, ne olacağı dahi anlaşılamadan yayından kaldırılması veya bazıları yüksek reyting gösterip haksız kazanç sağladığı için hak ettiği halde yeterli kazanç sağlayamayan yapımcıların da canı yanıyor.
Bir işi bittikten sonra başka bir işi hemen almayan, alamayan veya beklemeyi doğru bulan oyuncular açıkta kalıyor bu yüzden. Bir sezon daha beklemek, bu esnada kendi düzenini bir şekilde devam ettirmek zorunda kalıyor.
Sabahlara kadar uykusuz kalan, günden üç dört saat uykuyla yetinmeyi öğrenmiş teknik ekip hak ettiği halde elde edemiyor bir türlü iş güvencesini...
Yani birkaç kişinin yaptığının bedelini bütün bir sektör ödüyor aslında.
Ben bu operasyonu ayakta alkışlıyorum. Sadece bu sahtekarlığı yapan yapımcıların değil, buna alet olan, teklifleri kabul eden deneklerin de ciddi bir şekilde cezalandırılmasını istiyorum.
Bu emsal teşkil etmeli ve caydırıcı olmalıdır. Çünkü bu hak yemektir.
Çünkü birileri bugüne kadar  yedikleri hakların hesabını vermek zorundadır...

HAFTANIN SÖZÜ :
'Köprüleri atma. Aynı köprüyü kaç kez geçmek zorunda kalacağını asla bilemezsin.'

Başak Sayan Contact

This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

Başak Sayan Social

Manager

MÜGE ULUSOY

Phone:+90 0533 747 62 50
E-Mail: This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.
Web : www.mugeulusoy.com.tr