Depremzedeler hala neden devlet kurumlarına yerleştirilmiyor?

Van hemen her gün sallanmaya devam ediyor. Çocuklar çadırlarda zatürreden yaşamını yitiriyor. Eksi bilmem kaçta, hayatta kalma savaşı veriliyor. Peki, bunca perişanlığa rağmen devlet şefkatli kollarını hala neden açmıyor?

Herkes yazıyor, bir de ben yazmayayım dedim ama her şey gözlerimizin önünde cereyan edince kayıtsız kalamıyor insan.

Biz kayıtsız kalamazken devlet nasıl kayıtsız kalıyor anlayamıyorum.
İki yıkım Van'ı art arda vurmuş, insanları perişan etmiş, hayatları bitirmiş, büyük acılar yaşatmışken,
İnsanlar müthiş bir yaşam savaşı veriyorken,
Nasıl olur da devlet bu işe bir el atmaz artık?
Felaketin olduğu hafta herkesin el ele verip yaptığı yardımlardan söz etmiyorum.
Kızılay'ın veya benzeri kuruluşların çadır ve yiyecek dağıtmasından da.
Çok daha ciddi bir sorunu var bu insanların! Biz birkaç saat bile soğukta otursak dayanamayacakken, bu insanlar çadırlarda eksi on derecelerde ölüm kalım savaşı veriyorlar.
Devlete ait birçok kurum var.
Öğretmen evleri, dinlenme tesisleri, bakanlara, milletvekillerine, belediyelere ait konaklama yerleri, devlet su işlerine, tarım işlerine ait dinlenme konakları, şimdi adı aklıma gelmeyen bilumum tesis...
Bunlar başka hangi günler içindir?
Bazı seçilmiş kişilerin günlük ihtiyaçları dışındaki bazı özel günler ve zamanlarda kullansınlar diye mi?
Oradaki insanları alıp buralara yerleştirmek bu kadar mı zor?
Devlet böyle bir zamanda sahip çıkamıyorsa vatandaşına, ya ne zaman sahip çıkacak?

ALLAH KORUSUN...
1 -
Birbirine küsen, kavga eden kişilerin arasında kalmaktan Allah korusun.
2 - Çevre edinmek için yalan söyleyip, insanların iyi niyetlerini suistimal eden, söylediği yalanlarıyla kendisini sevdireceklerini zanneden insanlardan Allah korusun.
3 - Yüzünüze gülen, her gün defalarca sizi arayıp aradaki arkadaşlık bağını sağlamlaştırmaya çalışan ama aslında sizin sahip olduğunuz her şeyi kıskanan ve en ufak fırsatta 'Zaten çok yakın arkadaş değildik ki' diyerek kazık atıp gerçek yüzünü  ortaya çıkaran, sonra da telefon üstüne telefon edip 'Gönlünü almak istiyorum' diyerek yüzsüzlük yapan arkadaşlardan Allah korusun...
4 - Seni gerçekten seven insanları kaybedip yalnız kalmaktan Allah korusun.

Yeni dönem yapılacaklar listesi
1 -
Yeni başlanan ve son derece başarılı giden spor programına sadık kalınacak, haftada altı gün spor yapmaya devam edilecek.
2 - Haftada bir gün kinesis yapılacak.
3 - Yoga ile kazanılan esnekliğe şükredip, pes etmeden devam edilecek.
4 - Çekimler yüzünden gidilemeyen tüm filmler izlenecek. Anadolu Kartalları, Beni Unutma, Behzat Ç.'ye geç de olsa gidilip not verilecek.
5 - Öfke kontrolünü en sonunda öğrenen biri olarak duygu kontrolü de sağlanacak. Duyguları göstermek gereken bir anda bastırmamayı öğrenmeli.
6 - Bu sefer hak eden birisine 'Seni Seviyorum' cümlesini söylemek için alıştırma yapmalı...

KISKANMAK ÜZERİNE
Kıskançlık ruhumda yoktu benim.
Başkalarının delireceği şeyleri bile kafama çok takmazdım aslında.
Takmazdım diyorum çünkü aslında gerçek hiç de böyle değilmiş anladım ki.
İki kişinin birbirini deliler gibi kıskanması hissedilen duygu yoğunluğundanmış meğer.
Bu duyguyu hisseder hissetmez sorguya çektim kendi kendimi birden.
Kıskandığımız için mi bu derece yüksek duygular besliyorduk birbirimize yoksa duygularımız çok yüksek olduğu için mi kıskanıyorduk bu derece şiddetle acaba?
Kıskanmak bir aşkın en hayati gerekliliği miydi yoksa?
İçinde kıskançlık barındırmayan ilişkiler aşk değil miydi mesela?
Veya kıskançlık kişinin kendine ve karşısındakine güveniyle mi ilgiliydi yoksa bunlardan tamamen bağımsız mıydı?
Çok düşündüm üzerinde.
En sonunda şu sonuca vardım ki kendi adıma yanıldığımı zannetmiyorum bile.
Kıskanmak en küllenen aşkı bile alevlendiren yegane şeyken aşkın en yüksek noktasında hissedilmesi tutkuları başka hiçbir şeyin ateşleyemeyeceği şekilde ateşler.
Öyle ki kalbinizin yerinden çıkacağınızı zanneder, taşikardi olduğunuzdan şüphe etmeye başlarsınız.
Geceleri uykusuz, geri kalan anları soluksuz bırakan tek şeydir kıskanmak.
Kıskanmak öyle bir şeydir ki gözünüzde iyice büyütürsünüz karşınızdakini. Öyle ki bir de bakarsınız gelmiş geçmiş en güzel bakan göz onunkiler olmuş.
Bugüne değin kimseyi bu derece şiddetle istemediğinize yemin edersiniz her gece kendi kendinize. Ve hiç kimseye bu derece aşık olmadığınızdan eminsinizdir bir kere.
Daha önce yaşadığınız aşklar gerçek değilmiş gibi görünür gözünüze.
Kıskandıkça daha çok aşık olur, aşık oldukça daha çok kıskanmaya başlarsınız böylece.
Hani bir şarkıda vardır ya, saçı yüzüne değse, saçını kıskanır hale gelirsiniz.
O güzel gözleri sizden başka kimseye bakmasın, sizden başka kimseye dokunmasın istersiniz.
Kaybetme korkusu büyür gitgide içinizde.
Bu duygu büyüdükçe kıskançlık duygusu da artmaya başlar.
Sevişmeleriniz daha bir unutulmaz olur bunun neticesinde.
Hani deyim yerindeyse adeta yemek istersiniz birbirinizi...
Her bir anı mıhlamak istersiniz beyninize.
Daha önce hiç böyle hissetmediğinizi sayıklarsınız birbirinize.
Tüm bunların neticesinde iki deli haline gelirsiniz en sonunda.
İşte yeryüzündeki en güzel delirme şekli budur bence.
Kıskanmak güzel şeydir.
Benim durumumdaysa çok daha güzel bir şey bu arada...

HAFTANIN SÖZÜ :
' Başarının üç öğesi ; yetenek, hırs ve iyi bir tatildir...'  Charles Luckman

Başak Sayan Contact

This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

Başak Sayan Social

Manager

MÜGE ULUSOY

Phone:+90 0533 747 62 50
E-Mail: This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.
Web : www.mugeulusoy.com.tr