Hayatın dengesi...

Denge ne önemli kelime bir insan için.
Sanki tüm hayatın sırrı içinde gizli...
Mutlu olmak için uyulması gereken, herkesin bildiği ama umursamadığı kavram.

Çalışmak, eğlenmek, sevdiklerinle vakit geçirmek, ailene özenmek, gezmek, görmek, kavga etmek, sevişmek...
Biri diğerinden fazlaysa eğer, yaşam kantarında mutsuzluğun kapını çalması an meselesidir.
Geçenlerde altmışından sonra her şeyi bir süreliğine bırakıp hiç bilmediği New York'a giden bir kadınla konuştum.
Altmış beşinde verdiği bu karar beni büyüledi.
Ne büyük cesaret dedim, bunu yapmak.
İnsanın küçükken hayalleri büyüktür ama büyüdükçe küçülür ya, asla izin vermemiş   buna.
'Dengemi buldum' dedi.
'Nasıl?' dedim.
'Her zaman eşim, işim, çocuklarım ve hayatımdaki insanlar için yaşadım. Bir karar alırken ilk önce onların çıkarlarını düşündüm. İşim için çok çalıştım. Sayısız başarı kazandım.
Sonra bir gün bir baktım ki her şeye rağmen mutsuzum.
Uzun bir süre düşündüm bunun üzerinde, nedeni ne olabilir diye.
İnsan içindeki sesi uzun süre dinlemeyi bırakırsa, tekrar duyması da zor oluyor elbette.
Sonra fark ettim ki hayal ettiklerimi hiç yapmamışım yaşamım boyunca.
Hep ertelemiş, hep görmezden gelmişim bir şekilde.
Yani denge sağlayacağım derken dengeyi bozmuşum aslında.
Bunu fark etmemle birlikte yeni kararlar aldım hayatımda.
Artık hem sevdiklerime vakit ayırıyorum, hem işime hem de yapmak istediğim her şeye'
Bunları dinlerken 'Benim hayatım dengede mi?' diye düşündüm.
Sonra birden benim dengemi bozan şeyin ne olduğunu fark ettim.
'Aşk!'
Benim dengemi aşk bozuyor her defasında.
Gülümsedi.
'Hayır' dedi, aşk dengeni bozmuyor. Bazen aşk yüzünden dengenin bozulması da dengenin bir parçası zaten...

TAMAMLANMA...
Yarım yaratıklarız biz.
Ancak aşkla tamamlanırız.
Kimbilir belki de aşk, içimizdeki giderilmeyen yalnızlığa, elimizde olmayan yazgımıza katlanabilme gücüdür.
Ancak bir benzerimizle dayanabiliriz çünkü hayata.
Kendimden başka eksiğim yok demiş Kafka. Ölüme giderken yalnızlığıma tek çare belki de.
İnsan aşkla ölüme direnebilir mi acaba?
Ama...
Ölümle birbirine yakın değil midir aşk zaten?
Çünkü her aşkta bir öldüren ve bir ölen vardır mutlaka sonunda.
Tamamlanmış olsa da...
'Sen bir bıçaksın ve ben durmadan içimi deşiyorum o bıçakla desem aşkı anlatmış olabilirim belki biraz.' 
Kafka...

JİM CAREY'E DAİR...
Oldum olası kaba komedi sevmedim.
Ne Borak'ı ne de Salak ile Avanak tarzı filmleri.
Keza Jim Carey'yi de.
Bu tür filmleri yerdiğimden değil, gülemediğimden.
Zekice ve hınzırca yerleştirilmiş esprilere gülüyorum çünkü.
Geçen gün hasbelkader Jim Carey'nin  'Babamın Penguenleri' adlı filmine girme gafletinde bulundum.
Bulundum diyorum çünkü gerçekten mecburiyetten girdim.
Ve girdiğime gireceğime de pişman oldum.
Penguenlerin şirinliği bile kurtaramaz filmi.
Jim Carey'nin ilerleyen yaşına hiç gitmeyen abartılı mimiklerle süslediği yapma oyunculuğu izlerken fenalık geçirmeme neden oldu.
Aslına bakarsanız gençliğinde de bu bir tür mimik şova dönüşen oyunculuğunu sevmezdim ama şimdi iyiden iyiye çekilmez bir hal almış.
Sinema salonunda otururken hem verdiğimiz paraya hem de zamana acıdım resmen.
Benden uyarması, demedi demeyin.

PAZAR GÜNÜ ÖNERİLERİ
1 -
Kendinizi en yakın spa merkezine atıp, çalan dinlendirici müzik eşliğinde kendinizi masörün becerikli ellerine teslim etmek. Ne dert kalıyor ne tasa. Point Hotel'i ikidir deniyorum, sanırım artık başka bir yere gidemem. O derece iyi.
2 - En yakın D&R'dan alınan DVD'lerle evde arka arkaya seyredilen filmlerle 'film maratonu' yapmak. Yanında mikrodalgada patlayan mısırların tereyağlı olanını yapmanız önerimdir.
3 - İlle kendimi dışarılara atmak istiyorum diyorsanız, hep aynı yerlere gitmekten sıkıldıysanız Beyoğlu ve Tünel'e uzanmanızı tavsiye ederim. Cafe Crepen'in geniş bahçesinde yapacağınız kahvaltı ile güne neşeli bir şekilde başlayabilirsiniz.
4 - Kitap kokusunu seviyor, saatlerce yeni kitapları incelemekten hoşlanıyorsanız hazır Beyoğlu taraflarında sahaflara da göz atın.
5 - Bütün bir günü eski İstanbul'un tarihi atmosferini soluyacağınız yerlerde geçirmek. Kendinizi bambaşka bir ruh halinde bulacağınıza eminim.

AKLIMA TAKILANLAR
1 -
Acaba önceki dönemlerdeki hükümetler askerin müdahale korkusu olmadan politika yapabilselerdi neler başarırlardı?
2 - Fashion's Night Out gecesi herkes sokaklarda çılgınca alışveriş yaptı. Acaba Nişantaşı, İstinyepark gibi yerlerde hafta sonları daha geç saatlerde kapatsalar olmuyor mu? Üretileni tüketmeye teşviğe madem bu kadar hevesliyiz böylesi daha iyi.
3 - Neden bazı insanlar kendilerini başka bir yere konumlandırmak için aslında içten içe öykündükleri popüler işleri ve bu işleri ortaya koyanları küçümserler?
4 - Neden bir iş ortaya koyandan çok eleştiren var bu memlekette?
5 - Acaba iyi televizyon dizilerini karşı karşıya koyup kapıştırmak yerine daha uygun zaman dilimleri ayarlansa nasıl olur? Olan izleyiciye oluyor. İki dizi arasında gidip gelirken hep sevdiği birinden vazgeçmek zorunda kalıyor.
6 - Neden affetmek ile unutmak bir türlü yan yana gelmeyen iki kelimedir? Affetsen bile unutamazsın affettiğin şeyi bir türlü.
7 - Neden kadınların hepsi evlenip ille de bir çocuk yapmalı gibi bir inanış var acaba? Bu hayata çocuk doğurmak ve evlenmek dışında başka şeyler yapmak için gelen kadınlar da var.

HAFTANIN SÖZÜ
' Güneşi gözden kaçırdım diye üzülürsen, yıldızları göremezsin...'
Togore

Başak Sayan Contact

This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

Başak Sayan Social

Manager

MÜGE ULUSOY

Phone:+90 0533 747 62 50
E-Mail: This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.
Web : www.mugeulusoy.com.tr