Kendimin kendime ettiği!

Yazar ve Yaşam Koçu Aykut Oğut'la buluştum ve sorunlarımın kaynağına indim. Artık daha mutluyum!
Günlerden cumartesi.
Hava puslu mu puslu.

İçimden bir türlü gelmek bilmeyen yaza söylenerek Beyoğlu'nun dik sokaklarından birini çıkıyorum.
Biriyle randevum var.
Yazdığı iki kitapla da en çok satanlar listesinin tepelerine çıkmış biri.
Aykut Oğut.
Yaptığı bir dolu şeyin yanı sıra yaşam koçluğu da yapıyor ve ben kafamda bir dolu soruyla buluşacağımız kafeye gidiyorum.
Kafeden içeri girer girmez gözlerim etrafı arıyor. Birden tam karşımda neşeyle elini havaya kaldıran Aykut'u görüyorum.
Hemen üç-beş muhabbetin ardından fotoğraf makinesinin karşısına geçiyoruz.
Ortak bir işimiz olduğundan konuşacak çok şey buluyoruz hemen.
Aykut, inanılmaz pozitif enerji veren biri. Yanında kendinizi iyi hissediyorsunuz. Ve garip bir biçimde kendinizi bazen kendinize bile söylemekte zorlandığınız şeyleri anlatırken yakalıyorsunuz.
Korkmanıza gerek yok çünkü esas kuralın gizlilik olduğunu daha başlamadan belirtiyor zaten. Ama bunu söylemesine bile gerek yok, o hissi zaten alıyorsunuz.
Fotoğraf çekimi biter bitmez başlıyoruz sohbete.
Aslında sohbetten ziyade çalışmaya ama sohbet havasında geçtiğinden anlamıyorsunuz bile.
Ona 'aynalı kitabı' okuduktan sonra kendimde yakaladıklarımdan bahsetmeye başlıyorum.
Bir o anlatıyor, bir ben.
Bir o soru soruyor, bir ben.
Çocukluğumu, annemi, babamı, ilk aşkımı, son aşkımı, hayatım boyunca karşılaştığım bende iz bırakan şeyleri, nedenini anlayamadığım ama her seferinde 'yine aynı şey' dediğim tüm durumları... Her şeyi...
Çalan telefonlara bakıyorum. Hatta bir-iki iş bile hallediyorum o anda.
Bu bile bana dair bir ipucu onun için.
Ben ve benim kendi başıma açtığım işlerin ne olduğuna dair. Sonra başlıyor anlatmaya.
Önce egonun ne olduğunu anlamamı sağlıyor sonra da egonun insanın başına ne işler açtığını.
Ego kötü bir şeymiş, ondan kurtulmamız gerekirmiş gibi bir inancımız var ya;
Bunun nasıl saçma bir şey olduğunu anlıyorsunuz çalışırken.
Hayatımız boyunca öğrendiklerimizi başka türlü hatırlayamayız hayatta.
Buna hafıza denir demeyin. Ego ile hafıza birbirinden farklı.
Hafıza, olayı hatırlayan mekanizma ama tekrar yapmanıza ya da yapmamanıza neden olan ego.
Mesela çocukken eliniz sobaya değse ve yansa bu bilgiyi kaydedersiniz.
'Sobaya elini değdirirsen yanar.'
Eğer ego olmasaydı bunu sadece hafıza kaydederdi ve hafıza sadece olayları kaydediyor, o esnada yaşanan duyguyu değil.
Dolayısıyla siz ego olmadan o sırada ne hissettiğinizi kaydetmediğiniz için, hayatınız boyunca o sobaya değmeye devam ederdiniz.
Bu, her şey için geçerli. Mesela çocukken 'ben değersiz ve yetersizim' ego kodunu oluşturduysanız hayatınız boyunca yaşadığınız her olaya bu çerçeveden bakacak ve bunu deneyimlemeye devam edeceksiniz demektir.
Olaylar öyle olmasa bile sizin baktığınız pencereden öyle gözükecek.
Sadece bu da değil. Sizin kişilik özelliğiniz olduğunu düşündüğünüz bir şeyi aslında hangi nedenle ve nasıl yaptığınız da ego kodlarınızda gizli.
Mesela ben.
Öfkeli bir insan olduğumu anlaması zor bir şey değildi belki Aykut'un ama öfkemin nedenini bana söylemesi etkiledi beni.
'Hayır demekle ilgili bir sorunun var değil mi' diye sordu.
Bir an düşündüm ve 'Evet' dedim; 'böyle bir sorunum var'.
Gülümsedi. 'Hoşuna gitmeyen şeyleri ve hayır demek istediğin durumları ancak öfkeyle gösterebiliyorsun değil mi' diye bir soru daha sordu.
Biraz düşününce bunun da doğru olduğunu anladım.
O kadar uzun yıllar bu şekilde davranmıştım ki farkında bile değildim. Ancak öfke ile istemediğim şeyleri ortaya koyabiliyordum.
Tabii bunun bir de kökeni var bana söylediği.
İlişkilerimde hep sorun yaşamama neden olan, hatta çoğu kez günlük hayatımda içinden çıkamadığım ego kodunun ne olduğunu fark ettiğimde, yıllar gözümün önünden su gibi akıp gitti.
Bizler hayatımızın erken dönemlerinde yaşadığımız bir olay yüzünden bir kod oluşturuyoruz ve bu kod değişmedikçe tüm hayatımız ona göre şekillenmeye başlıyor.
Mesela Aykut'un kıskançlıkla ilgili çok ciddi bir sorunu varmış ve çok uzun bir süre bu nedenle ilişkilerinde ciddi sorunlar yaşamış.
Derken uyguladığı yöntemle kendisindeki ego kodunu çözmüş.
Küçükken annesi sandviçini daha rahat yemesi için elini bırakıyor. O sırada da yanlarında bulunan komşu çocuğunun elini tutuyor.
İşte o kısacık zaman dilimi ve önemsiz görünen sıradan bir olay, tüm hayatını etkileyecek ego kodunun oluşmasını sağlıyor.
'Eğer ben kadının elini bırakırsam o gider başkasının elini tutar!'
O günden sonra da hayat ona hep bu kodun yansımalarını getirdikçe bu inanç daha da büyümüş. Ta ki fark edip çözene dek.
Nasıl çözülüyor derseniz, hemen birkaç kitap okumakla ve biraz sohbet etmekle olmuyor ne yazık ki.
Bu konunun üzerine ciddi ciddi eğilmeniz, düşünmeniz, çalışmanız gerekiyor.
Çalışmaya başladıkça yaşadığınız her şeyin nasıl sizin kendi tercihleriniz olduğunu anlıyorsunuz.
Ve başkalarını suçlamaktan vazgeçiyorsunuz.
Yeni bir karar aldığınızda içinizin derinliklerinden size neden yapamayacağınızı, neden olmayacağını fısıldayan bir ses var ya;
Hah, işte o egonuzun sesi!
O sesi duyduğunuzda yapmanız gereken tek şey onu dinlemek ve ikna etmek oluyor sadece.
Nasıl yapılacağını size Aykut Oğut anlatıyor uzun uzun.
Bu hayatta yapılan en iyi yatırım insanın kendisine yaptığıdır.
Bu yüzden şimdi tek yapmanız gereken kendinize dönmeniz.

NOT: Bana tuttuğun ayna için çok teşekkürler Aykut...

VAZGEÇMEYİ BİLMEK
Kolay değildir hayatta vazgeçmeyi bilmek.
İnsan doğası bu sonuçta, istemez sahip olduklarını bırakmayı.
Bırakırsa kocaman bir boşluk olacağını düşünür içinde.
Derin, iç sızlatan, yeri asla doldurulamayan bir boşluktan korkar gizlice.
Asıl korku acı çekmektir yani.
Sahip olduklarımıza sıkı sıkı sarılmamızın tek nedeni bu bencillikle harmanlanmış korkudur aslında.
Ne büyük engeldir bu korkular hayatta.
Sığındığımız duvarların ardına bir adım bile atamayız bu yüzden.
Yapıştıkça kaybetmeyeceğimizi zannederiz o şeyi...
Halbuki en büyük sorun yapıştıkça yaşanır, orası da ayrı ya.
Evet, en kötü şey insan kaybetmektir hayatta...
Ama vazgeçmeyi bilmekle kaybetmek aynı şey değildir.
İnsan kaybetmenin türlü yolu vardır.
Kimi paramparça ettiğinde kalbini, karşısındakini kaybeder;
Kimi en umulmadık anda hançerlediğinde arkasından.
Kimi sarsıcı bir aldatışla kaybeder;
Kimi ise her şeyi bir karşılık bekleyerek yaptığında...
Asıl kaybediş yanındayken aslında orada olmadığını fark ettiğin anda başlar.
Ve o kaybedişin geri dönüşü yoktur asla.
Vazgeçmeyi bilmek yürek ister.
Vazgeçmeyi bilmek cesaret ister.
Ve bunu başardığınızda içinizde hissettiğiniz tek duygu umut ve vefa olur sonuçta...

HAFTANIN SÖZÜ
İnsanların sadakat kadar felakete de ihtiyaçları vardır.
Dostoyevski

Başak Sayan Contact

This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

Başak Sayan Social

Manager

MÜGE ULUSOY

Phone:+90 0533 747 62 50
E-Mail: This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.
Web : www.mugeulusoy.com.tr