Drama bağımlısı kişilik...

http://www.basaksayan.com.tr/images/stories/9698-basak-sayan-tekkeyle-mekkeyi-karistirdi.jpg45919.jpgCan sıkıntısı ile mutsuzluğu karıştırmamak gerek birbirine demişti vakti zamanında biri bana...
Kendimi iyi hissetmediğimi söylediğim bir anda 'sen mutsuz değilsin sadece canın sıkılıyor, karıştırma ikisini birbirine' demişti.

Düşünmüş ve bunun doğru olduğunu fark etmiştim. Şimdi ne vakit can sıkıntısı belirse içimde aklıma hep bu söz gelir.
Günlerdir bu mood'dayım yine. İçimden ne yazı yazmak geliyor, ne de başka bir şey yapmak... Sanırım aylar önce 'Yaprak Dökümü' bittiğinde yazdığım kitap yüzünden düşmediğim boşluğa bu kitabın yazım aşaması bittiği için düştüm şu anda.
Tüm günü evde miskinlik yaparak geçirirken, nereden bulduysam buldum eski aşk şarkılarının olduğu bir CD'yi... Başladım dinlemeye.
Öyle derin hisler uyandıran sözlerdi ki içimden ağlamak geldi. Fakat ve heyhat, hayatım gayet yolunda olduğundan akmadı tek bir damla yaş gözlerimden.
İşte o an kendimle ilgili en önemli gerçeği keşfettim.
Drama bağımlısıydım ben fena halde!
Yıllarca türlü ayrılıklar ve kavuşmalarla, türlü acılarla Tanrı'ya 'neden' diye sorarken zevk almaktaymışım aslında bundan gizlice.
Yanaklardan yaşlar akarken, derin bir özlem yüreğini burkarken şarkıların başka bir anlamı varmış hiçbir şeyde olmayan.
Eee Montaigne boşuna mı demiş 'Her gün birbirini görmenin tadı başka, ayrılıp kavuşmanın tadı başka' diye.
Dolayısıyla her şey süt liman giderken hissedilen huzurla orantılı rahatsızlık duymaya başlar drama bağımlısı kişilik.
Sırf o acıyı hissedebilsin, hasretle uykusuz geceler geçirip ardından barışmanın dayanılmaz zevkini tadabilsin diye saçma nedenlerle kavgalar çıkartır drama bağımlısı kişilik...
Eğer bağımlılık had safhadaysa hayatındaki herkesi ve her şeyi içine türlü dramalar yerleştirdiği bir oyun sahasına dönüştürür drama bağımlısı kişilik...
İşin kötü tarafı çoğu zaman farkına bile varmaz yaptığı şeyin.
Bu iyi mi kötü mü diye sormayın bana... Hayatta cins cins insan var sonuçta. Ben de o cinslerden biriyim işte.
Çıkaracağım olaylar ve kavgalar için şimdiden affola...

İLKBAHAR İÇİN ÖNERİLER
1 Sevgiliyle birlikte en yakın Avrupa şehrine bir hafta sonu gezisi...
2 Tüm kış yorgunluğunu üzerinizden atmak için uzun hamam ve masaj seansları...
3 Kışın alınan kilolardan bir an evvel kurtulmak için spora başlamak...
4 Eski klasikleri yeniden okumak... Balzac'tan 'Vadideki Zambak', Jane Austen'den 'Aşk Ve Gurur', Emily Bronte'den 'Uğultulu Tepeler', Franz Kafka'dan 'Milena'ya Mektuplar' ve Goethe'den   'Genç Werther'in Acıları' mutlaka ön sıralara alınmalı...
5 İstanbul'un müzelerini yeniden keşfetmek...
6 Yeni sezondan birkaç zamansız parça belirleyip satın almak...
7 Giyilmeyen ve dolapta yer kaplayan eski kıyafetleri dağıtmak... Hiçbir şeyi atmaya kıyamayan obsesif biri olmamak adına cesur olun.
8 Güneş kendini yeni yeni belli ederken spor ayakkabıları ayağa geçirip sahilde köpeğimizle uzun yürüyüşler yapmak...
9 İstanbul  Film Festivali'ndeki filmleri takip etmek...
10 Eski arkadaşlarla  buluşup uzun akşam yemekleri yemek...

BU DA SİZDEN
Bu hafta bir okuyucum yazdığı mailde çok hoşuma giden eski bir öykü anlattı. O kadar beğendim ki sizlerle de paylaşmam gerektiğini düşündüm...
'Çok eskiden, köyün birinde ihtiyar bir adam yaşarmış. O kadar fakir o kadar fakirmiş ki karnını doyuracak ekmeği zor bulurmuş.
Ama çok güzel bir ata sahipmiş. Bu at da o kadar güzel o kadar güzelmiş ki kral bile kıskanırmış.
Bir gün kral haber salmış ihtiyar adama, atını ciddi bir meblağ karşılığı almak istemiş. Hatta neredeyse küçük bir hazine...
Lakin bizim ihtiyar satmaya yanaşmamış.
'Bu sadece bir at değil, bir dost. İnsan dostunu satar mı hiç?'
Derken günler geçmiş. Bir sabah uyandığında bir de bakmış ki at yok ahırda.
Haberi alan köylüler toplanmışlar başına;
'Bu atı sana bırakmayacakları, çalacakları belliydi. Krala satsaydın ömrünün sonuna kadar beyler gibi yaşardın. Şimdi ne para ne atın var' demişler.
İhtiyar sakince dinlemiş.
'Karar vermek için acele etmeyin' demiş; 'Sadece at kayıp deyin. Çünkü gerçek bu. Ondan ötesi sizin yorumunuz. Atımın kaybolması kötü müdür yoksa iyi midir? Bunun cevabını şu an bilmiyoruz. Çünkü bu olay henüz bir başlangıç. Arkasının nasıl geleceğini kimse bilemez...'
Köylüler ihtiyarın verdiği cevaba kahkahalarla gülmüşler ardından da evlerinin yolunu tutmuşlar.
Kısa bir müddet sonra at bir gece ansızın dönüvermiş. Üstelik yalnız da değilmiş. Yanında tam on iki tane vahşi at varmış. Bunu gören köylüler toplanıp ihtiyardan özür dilemişler.
'Sen haklı çıktın. Atının kaybolması bir felaket değil, bir nimetmiş senin için. Atın çalınmadığı gibi, peşine de bir sürü vahşi at takıp geri döndü. Şimdi bir at sürün var' demişler.
İhtiyar bakmış ve gülümsemiş.
'Karar vermek için acele ediyorsunuz yine' demiş. 'Sadece atın geri döndüğünü söyleyin. Bilinen gerçek bu. Ondan ötesini henüz bilmiyoruz. Bu daha başlangıç.'
Köylüler bu sefer ihtiyarla dalga geçmemişler ama içlerinden 'bu adam sahiden deli' diye geçirmişler.
Bir hafta geçmeden ihtiyarın oğlu vahşi atları terbiye etmeye çalışırken düşüp bacağını kırmış.
Köylüler yine gelmişler ihtiyarın yanına.
'Bir kez daha haklı çıktın. Bu atlar hayırlı gelmedi sana. Onların yüzünden oğlun bacağını kırdı' demişler.
'Siz erken karar vermeye alışmışsınız' diye cevap vermiş ihtiyar adam. 'O kadar acele etmeyin. Oğlum bacağını kırdı, bilinen tek gerçek bu. Ötesi sizin verdiğiniz karar. Ama acaba ne kadar doğru?'
Aradan geçen bir-iki hafta sonra ülke düşman saldırısına uğramış. Kral son çare olarak tüm gençleri orduya katılmaya çağırmış. Köye gelen askerler ihtiyarın oğlu dışındaki tüm gençleri askere almışlar. Oğullarından ayrılmak tüm köylüleri çok üzmüş. Varmışlar ihtiyarın yanına yine.
'Oğlunun bacağı kırıldı, bu sayede askere alınmadı. Şimdi yanında. Oysa bizimkiler çok uzaklarda. Oğlunun bacağının kırılması kötü değil, iyi bir olaymış meğerse' demişler.
'Siz yine erken karar vermeye devam edin' demiş ihtiyar ve eklemiş; 'Oysa ne olacağını kimseler bilemez. Bilinen tek gerçek var, benim oğlum yanımda, sizinkiler de uzakta. Ama bunların hangisinin iyi hangisinin kötü olduğunu sadece Tanrı bilir...'

Başak Sayan Contact

This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

Başak Sayan Social

Manager

MÜGE ULUSOY

Phone:+90 0533 747 62 50
E-Mail: This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.
Web : www.mugeulusoy.com.tr