Yiğit Bulut'un vicdanı...

Bundan epey bir zaman önceydi. Bir gün menajerim aramış ve Fransız bir yapım şirketinin çekeceği sinema filmi için teklif aldığımı söylemişti.
Meraklanmıştım. Derken öğrendim ki Fransız vatandaşı bir Kürt yönetmen çekecekmiş filmi. Fransız bir yapım şirketi de finanse edecek...
Yönetmenin daha evvel  çektiği film ile uluslararası birçok festivalde aldığı ödüller varmış. Üstelik yabancı oyuncu cast'ı da epey parlak. Her oyuncunun hayal edeceği cinsten... Dolayısıyla ilgimi çekti tabii ilk anda.

Senaryoyu istedik, yolladılar. Birkaç gün Fransızca'dan Türkçe'ye çevrilmesini bekledim. Sonra bir heyecan okudum senaryoyu...
Fakat ve heyhat;
Senaryoyu okudukça içimde bir sıkıntı oluşmaya, kafam karışmaya başlamıştı.
Rol çok iyiydi esasında. Oynasam kesin bir-iki ödülü garantilemiştim ama...
Öyle bir rol önermişlerdi ki bana 'oynarsam ne Türkiye'de yaşayabilirim ne de dünyanın herhangi başka bir yerinde' dedim kendi kendime.
Canlandırmam istenen karakter bir Kürt'tü ve  12 Eylül sonrasında kaçak abisi yüzünden askerler tarafından evinden alınıp sorgulanıyor, sorgu sırasında da askerler tarafından tecavüze uğruyordu...
İşin ilginç yanı benim babam da eski askerdi. Kafam karıştı. Önce aileme, sonra çevremde güvendiğim bir-iki kişiye, ardından birkaç meslektaşıma danıştım ne cevap vereyim diye...
Niye düşünüyorsun diye sormayın, öyle bir oyuncu cast'ı ve prodüksiyon vardı ki önümde...
Bir gün uyanıyor 'ben bu rolü oynamam' diyordum, ertesi gün 'oynamam mı gerekiyor acaba' diye sorguluyordum.
Velhasıl bir gün bir arkadaşım şöyle dedi bana;
'Yahu delirdin mi? Nasıl oynarsın sen bu rolü? Bırak meslek aşkını falan, saçmalama. Şu an Yiğit Bulut'la karşı karşıya gelsen neler olacağını anlatır o sana.'
Şaşırdım tabii; 'Ne alaka Yiğit Bulut?' diye sordum anında.
Arkadaşım sıkı MHP'liydi. Bir övgüyle konuşmaya başladı ki ondan, sormayın.
'İyi ulusalcılardan biridir o. Sıkı adamdır. Anlatırdı sana başına nasıl bir çorap örmekte olduğunu bir güzel' dedi. Ardından da 'MHP'nin başına gelecek olan kişi gelecekte odur, görürsün' demesin mi?
Güldüm. 'Yahu ben anlamam böyle işlerden. Bana ne' deyip geçtim.
Dedim demesine ama aklımda da Yiğit Bulut hep öyle, arkadaşımın anlattığı gibi kalmıştı.
Derken geldik bugünlere...
O ulusalcı, sıkı MHP'li denilen adam bir anda Tayyip Erdoğan'ın alkışçısı biri haline dönüştü. Başbakan'ı konuk ettiği programlarda eğildi büküldü karşısında...
Gittikçe polis devleti haline gelirken; ülkede sivil dikta çığlıkları atılırken; basın üzerinde baskı bu kadar aleniyken; dahası sansürün dışında otosansür uygulanmak zorunda kalınıyorken; gazeteciler hackerlar tarafından yollanan şüpheli dosyalar yüzünden içeri tıkılıyorken; suçlarının ne olduğu belli olmayan bir yığın bilim adamı, aydın kişi içeride yargılanacağı günü bekliyorken 'durun bir dakika' deyip yumruğunu masaya vuracağına, uyduruk bir nedenle gözaltına alınıp sözüm ona gözdağı verilen meslektaşı ile alay etmeyi tercih ediyordu.
Bir gazetecinin bir gazeteciye yapabileceği kalleşliğin son noktasıydı bu.
'Bu bir polis terörüdür' diyeceğine...
'İleri demokrasi diyordunuz beyler, bu mudur ileri demokrasi' diye soracağına...
'Teknoloji çağında bu nasıl bir uyduruk bahanedir' diye bağıracağına...
'Özgürlükler' diye haykıracağına...
Bel altı vurmayı tercih etti... Ohh olsun dedi... Ağladı dedi... Korktu dedi...
Kendisini koymadı karşısındakinin yerine.
Bir gece sabaha karşı uyduruk bir nedenle emniyete çekilmenin ne demek olduğunu anlayamadı.
Eğer;
'Düşmanım da olsa hiçbir gazeteci, hiçbir vatandaş böyle bir muameleyi bu çağda hak etmez' deseydi;
İşte o zaman bana çok eskiden anlatılan 'Yiğit Bulut' olur, Başbakan'ın karşısında eğilip bükülmesinin yarattığı kötü şöhret hafiflerdi.
Eğer;
'Nerede demokrasi' diye yumruğunu masaya indirseydi,
İşte o zaman çok 'Yiğit' bir adam olurdu benim gözümde...

TAYYİP ERDOĞAN VEFAT ETSE KİM NE SÖYLER?
Geçtiğimiz haftanın en çok konuşulan olaylarının başında Necmettin Erbakan'ın ölümü vardı. Günlerce konuşuldu, cenazesine on binler katıldı. Allah gecinden versin ama Başbakan Erdoğan vefat etse, kim ne derdi diye düşündüm...
ABDULLAH GÜL
'Kendisi benim kader arkadaşımdır. Değerli bir siyaset adamıydı. Dava arkadaşıma Allah'tan rahmet diliyorum.' (Eve gidince eşi Hayrünnisa Gül'e: 'Tamam ama ayıp, bir ara başın sağ olsun de Emine Hanım'a. Bu didişme son bulsun. Senin istediğin oldu. Cumhurbaşkanı eşi sen oldun sonuçta.)
KEMAL KILIÇDAROĞLU
'Recep Bey'e Allah'tan rahmet diliyorum. Ne demişler, kimseye kalmaz dünya malı. Bak, havuzlu villa hala burada ama o da herkes gibi kara toprağın altında...'
SARKOZY
'Benim muhattabım o değil cumhurbaşkanı olsa da bir siyasi figürün kaybından üzgünüm elbette.' (Kameralar indirilir indirilmez kendi kendine fısıltı halinde söylenir: 'Ne üzülmesi! Yanında parmak uçlarımda yükselmekten, karşısında oturuş pozisyonları belirlemekten helak olmuştum!)
YAŞAR BÜYÜKANIT
'Allah rahmet eylesin.' (Eşine döner, kısık sesle: O gizli görüşmeyi açıklayacak korkusuyla geçirilen uykusuz gecelere artık son! )
ERTUĞRUL ÖZKÖK
'Size bir şey söyleyeyim mi? Bizler er geç o nehri geçip gideceğiz. Önemli olan o nehri geçerken vicdanımız ağır olmamasıdır. Bekle beni nehrin karşı tarafında Erdoğan! Nasılsa karşılaşacağız tekrar.'
ŞİMON PEREZ...
'One minute, one minute! Gerçekten öldü mü? Oh my God!'
BÜLENT ARINÇ
(Ağlayarak) 'Gördüğünüz   gibi hayat seks ve içkiden ibaret değil, ölüm diye bir gerçek var. Sayın liderim Hakk'a yürüdü... (Hıçkırır) Kendisine Allah'tan rahmet, kalanlara sabır diliyorum... (İç ses: Ben şimdi o arkamda olmadan nasıl sesimi yükseltirim hey Allah'ım, söyle bana!)
DEVLET BAHÇELİ
'Tayyip Erdoğan'ı kaybettik. Ailesine baş sağlığı diliyorum.' (Ardından kurmaylarını toplayarak: Gidin bakın AKP seçmeni içinde ilkokul, ortaokul, lise, üniversite, asker arkadaşınız var mı? Herkes beşer onar arkadaş toplasa bu boşluktan yararlanır, kesin iktidar oluruz.)
NUMAN KURTULMUŞ
'Yıllar önce yollarımız ayrılmış olsa bile aynı davanın savunucusuyuz biz... Çok üzgünüm. Ama yola devam!  Bize oy verin! Biz firavunlaşmayacağız, Karunlaşmayacağız! ' (Yandaşları ile baş başa kaldığında: Tez elden dağılmaya aday AKP oylarını toparlamak için aynı davanın savunucusu olduğumuzun altını çizin. Solcu, dinci falan yok bundan böyle!)

HAFTANIN SÖZÜ
Haklıların mahkum edildiği bir ülkede, bütün doğruların yeri cezaevidir.Henry David Thoreau

Başak Sayan Contact

This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

Başak Sayan Social

Manager

MÜGE ULUSOY

Phone:+90 0533 747 62 50
E-Mail: This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.
Web : www.mugeulusoy.com.tr