Sanatta özgürlüğün sınırı ne?

Bilgi Üniversitesi'nde fotoğraf ve video bölümünde okuyan Deniz Özgün, bitirme tezi olarak vermesi gereken video filmi, günlerdir basında geçen adıyla 'porno' olarak çekti. 
Projesinin adını da 'The Porn Project' koydu ve bu tezinden 'D' aldı. Kaç gündür medya bununla çalkalanıyor. 'Utanmazlar, reziller' diyenlerin bini bir para. İnsanlar ikiye ayrılmış durumda. Alkışlayanlar ve yuhalayanlar.

Herkes bu tezi, tezi kabul eden hocaları, çeken öğrencileri ve okulu konuşmaya başladı.
Bu okul ki zamanında henüz yasaklar kalkmadan türbanlı öğrencilerin 'okuma özgürlüğünü' gözeterek okula almıştı.
Bu okul ki türlü baskılara rağmen ilk Ermeni konferansının, ilk Kürt sorunu sempozyumunun yapıldığı okuldu.
Bu okul ki özgürlük kavramını kendine düstur edinmiş bir okuldu.
Okuldu diyorum çünkü ne olduysa oldu bu okul yasaklara boyun eğen, özgürlükleri savunmayan, baskıdan bunaldığı için ne diyeceğini şaşırmış, sessizliği tercih ederek durumu idare edeceğini zanneden bir okul haline geldi.
Tezi kabul eden hoca okuldan kovuldu. Bölüm hocalarına konuşma yasağı getirildi. Bölüm kapatılmaya kalkıldı. Daha da fenası geçen yılın tezi olan söz konusu çalışma, bu sene kıyameti koparttı.
Neden?
Çünkü kamuoyu bundan yeni haberdar oldu.
Eğer Bilgi Üniversitesi bu olay karşısında;
'Bu projenin vermek istediği mesaj bizim için önemlidir. Mesele erotik ya da porno film çekmek değildir' diyebilseydi;
'Amaç akademik özgürlük ve sanattaki sınırlara dikkat çekmektir, o sınırları zorlamaktır. Öğrencimiz ahlaka ve özgürlüğe gönderme yapmıştır' diye açıklama yapabilseydi;
Filmde oynayan oyuncunun 'Bedenim ve kararlarım bana aittir, benim sözüm üzerine kim söz söyleyebilir' cümlesinin kişisel özgürlüğün simgesi olduğunu söyleyebilseydi;
Filmi çeken öğrenci için 'Öyle öğrenciler yetiştiriyoruz ki koyun gibi olmak yerine, toplum meselelerine kafa yorup, bunun için yaratıcı çözümler bularak ikiyüzlü ahlak sistemiyle toplumu karşı karşıya getiriyorlar' diyebilseydi;
'Türban yasakken okula nasıl türbanlı öğrencileri alıyor ve onların 'okuma özgürlüğünün' arkasında oluyorsak, insanlara radikal bir yolla mesaj iletmeye çalışan öğrencilerimizin de 'bunu yapma özgürlüğünün' arkasındayız' diye haykırabilseydi;
O zaman demokrasinin ne demek olduğunu herkese gösteren, güçlü, dinamik, ilerlemeci, özgürlüğü her kesime yuva olan, dünya üniversitelerinin de önünde, her öğrencinin gitmeyi hayal edeceği bir okul olacaktı.
Ama olamadı... Deniz Özgün tezinde haklı çıktı...

En yeni İtalyan
Bilenler bilir.
En favori mutfağım İtalyan mutfağıdır. Hem yemeklerini, hem insanlarını çok severim.
Bu yüzden kız arkadaşlarımın daveti üzerine yeni açılan Cipriani adlı İtalyan restoranına gitmekte bir an bile tereddüt etmedim.
Bunda Cipriani'nin tüm dünyada en çok tercih edilen ve 'in' yerlerden biri olmasının da etkisi büyük tabii. Bakalım İstanbul şubesi nasılmış deyip gittim.
İçeri girince önce mekanı çok aydınlık buldum ama konsepti böyle olduğundan yadırgamamaya çalıştım.
Yemeklerin hepsi enfesti. Buranın favori içkisi ise Bellini. Dünyanın en iyi Bellini'sini yapıyorlar bana göre. Sanırım herkes benimle aynı fikirde ki mekanda feci bir Bellini tüketimi vardı.
İçeride kendinizi bir an TÜSİAD zirvesinde gibi hissetmenize neden olan simalarla karşılaşıyorsunuz. Ve fiyatlar epey yüksek. Ama yine de yediğiniz yemeğe değdiğini hissediyorsunuz. 
Biz gittiğimizde mekanın sahibi olan Bay Cipriani de oradaydı. Epey yaşı olan bu tatlı adam hemen her masayla tek tek ilgilendi ve üzerindeki şık takım elbisesine aldırmadan bize gelen tatlıyı beğenmeyip, yenisini getirmek için mutfağa girdi. Bizde pek görülmüş bir tutum değildir ya bu, şaşırdık.
İtalyanların da bol olduğu restorana bizim kızlar daha sık gitme kararı aldılar. Nedeni sanırım sadece yemekler değildi!

İçime fenalık getirenler
1 - Yeni yasa ile insanları katledenlerin ellerini kollarını sallayarak aramızda dolaşmaları. Teröristler, Hizbullahçılar, PKK'lılar dışarıya salınırken profesörlerin, gazetecilerin, bilim adamlarının içeride suçlarının ne olduğu açıklanmadan yatmaları...
2 - Show TV'nin yeni dizisi 'Muhteşem Yüzyıl' için yapılan bin bir türlü eleştiri içinde en çok haremle ilgili yazılanlar. Yok padişah kadın düşkünü gösteriliyormuş! Herkeste bir Osmanlı damarı kabardı ki sorma gitsin. Yahu neredeyse her padişahın onlarca çocuğu oldu karılarından, cariyelerinden.  Harem boşuna mı vardı? Üstelik bu bir dizi! İsteyen istediği tarafından anlatır...
3 - Her kanalda saatler sürsen izdivaç programları. Evlenmeye ne meraklı milletmişiz kardeşim!

Bir cezaevi filmi: Anı Yaşamak
Çok eski dostumdur kendisi. Nereden baksanız 10 yılı aşmıştır.
Uzun süre birlikte çalışmış, birlikte gülmüş, birlikte ağlamıştık. İşini kurarken, evlenirken, ilk bebeğini doğururken hep bir aradaydık.
Benim maceracı ve meraklı, her şeyi deneyimleme arzularımı dizginlemeye çalışmakla yol göstermek arası geçti bu 10 yıl. Kariyerimdeki en önemli kilometre taşlarında mutlaka izi vardır.
Adı Tümay Özokur'dur. Türkiye'nin en büyük casting ajanslarından birini yaratmış ve konusunda tek ve ilk olma özelliğini kimseye bırakmamıştır.
Duygusaldır. Bazen fena halde gereksiz... Ama o duygusallığı gördüğü her şeye bir şefkat geliştirmesine neden olur.
Kimsenin görmek istemediği veya göremediği toplumsal sorunlara bile.
Bir film çekti en nihayetinde. Ama öyle düşündüğünüz gibi bir film değil bu. Ticari bir amaç taşımıyor. Zaten yarım saatlik. Amaç, cezaevlerinde yaşayan mahkumların içine durumuna dikkat çekebilmek. Bir kader mahkumunun neler yaşadığını, ailesinin nelere katlandığını, hüküm giymeden yıllarca mahkemesinin bitmesini bekleyip, suçlu bulunmadan suçlu olarak yaşamanın nasıl bir şey olduğunu...
Ümraniye F Tipi Cezaevi'nde çekildi film. Bennu Yıldırımlar, Şevket Çoruh, Ceren Soylu gibi oyuncu arkadaşlarım da rol aldılar filmde.
Filmin senaryosunu kendisi de mahkum olan Hakan Metin Mercan yazdı. Üstelik bir de yönetti.
Son günlerde yaşanan gelişmelere iyi bir ışık olur kanımca. Tutukluluk süresinin 10 yıla çekildiği bir ülkede bir insanın bu yüzden neler yaşayabileceğini göstermesi açısından önemli.
Sevgili Tümay, yine kimse dikkat etmeden çok önce ele aldı konuyu, yine becerisini koydu ortaya. Oyunculuklar da yönetim de çok iyi.
Sıra Kültür Bakanlığı'nda... Bakalım gerçekleri olduğu gibi ortaya koyan bu filme destek verilecek mi?

40 yılda bir gece dışarıya çıkanlara öneriler
1 - Eğer 40 yılda bir dışarıya çıkıyorsanız benim gibi çıkacağınız gecenin akşamüstü mutlaka bir saat uyuyun. Yoksa eğlencenin tavan yaptığı anda gözünüz bir saate bir kapıya bakmaya başlar.
2 - Hangi mekana giderseniz gidin ama hele de gittiğiniz mekan pahalı bir mekansa içki mönüsüne göz atmadan asla sipariş vermeyin. Sonrasında gelen hesap gözlerinizi şaşı edebilir.
3 - Eğer içe kapanık ya da fazla kasan, çok dışa dönük biri değilseniz yanınızda mutlaka eğlenceli, dışa dönük, insanlarla hemen diyalog kurabilen arkadaşlarınız olsun ve asla iki kişi değil bir grup olarak gidin.
4 - Gittiğiniz mekanlarda (özellikle popüler restoran ya da barlarda) asla barda oturma gafletine düşmeyin. Mümkünse bir masada oturmayı tercih edin yoksa gecenin sonunda sinirinize hakim olamayabilirsiniz.
5 - Yanınızda sevgiliniz varken gittiğiniz yerler ile yanınızda sevgiliniz yokken gittiğiniz yerleri keskin bir çizgi ile birbirinden ayırabilin.
6 - Asla kendi arabanızı kullanmayın, taksiyi tercih edin ki alkol limitini aşma ihtimalinize karşı ehliyeti kaptırıp üstüne bir de ele güne rezil olmayın.

Günün sözü
Erkekler kendilerini yorgun hissettiği için, kadınlar ise meraktan evlenirler.
Oscar Wilde

Başak Sayan Contact

This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

Başak Sayan Social

Manager

MÜGE ULUSOY

Phone:+90 0533 747 62 50
E-Mail: This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.
Web : www.mugeulusoy.com.tr