Yerli dizi yersiz uzunsa ne yapmalı?

Geçen hafta senaristlerin önderliğinde sektör ayaklandı. Yerli dizilerin saatler süren uzunluğunu ve bu yüzden yaşanan olumsuz çalışma koşullarını protesto etmek için herkes Taksim'de toplandı.
Ben de gidecektim ama aldığım grip ilacı yüzünden yataktan kafamı çıkaramadım.
İşin içinde olmayan bilemez. Bir dizi ne kadar zamanda çekilir, nasıl çekilir?

Çekim süresi altı gündür, bir gün montaj, bir gün miksaj, bir gün de dublaj yapılır. Yani çoğu zaman bir hafta yetmez bile. O yüzden çekim günlerini beş güne sığdırmaya çalışır ekipler.
Bu da şu demektir:
Saat sabahın 7.30'unda çalışmaya başlamak (ki bunun için 6'larda, evin uzaktaysa 5.30'larda kalkman gerek) ve gece 2'lerde, 3'lerde bitirmek demektir.
Çoğu kez özellikle teknik ekibin uyumak için sadece birkaç saati oluyor.
Eve gidip duş alıp, bir şeyler atıştırıp geri dönen insanlar da gördüm bu meslekte.
Oyuncuların işi teknik ekip kadar zor değil. Daha doğrusu onlarla kıyaslanınca... Ama normal bir insanın altından kalkabileceği bir şey değildir. Dışı sizi, içi bizi yakar yani.
Haftanın her günü bu şekilde çalıştığınızı düşünün. Durum elbette fenadır.
Halbuki süreler daha kısa olsa insanlar daha medeni koşullarda çalışmaya başlayacaklardır.
Ama gel gör ki şöyle bir gerçek vardır ülkemizde; dizi filmlerin alığı reytingi başka hiçbir TV programı almamaktadır. Başka hiçbir program televizyonların kasasına bu dizilerin aldığı reyting sayesinde satılan reklamlardan daha fazla para getirmiyor.
Normal reklam kuşaklarında 1 liraya satılıyorsa reklamın saniyesi, söz konusu dizilerde 3 lira, 5 lira. Bir de reyting rekoru kıran bir diziyse, bu rakam daha da yukarılara çıkabilir.
Televizyon yöneticileri de baktılar buradan iyi para geliyor, dizilerin süresini uzatarak içine 10 adet reklam kuşağı koydular.
Süreler kısalsa reklam kuşakları azalacak.
Reklam kuşakları azalsa kasaya giren para da azalacak.
Yani;
Biz istediğimiz kadar protesto edelim, pankart açalım, yeter artık diyelim, televizyon yöneticileri bu duruma bir el atmazsa durum değişmez.

Yeni yılda yapılacaklar
1 -
Aylardır ara verilen spora  tekrar başlanacak. Salona meyve suyu içmeye ya da bir-iki kişiyle laflamaya gidilmeyecek. Yağmuru, çamuru, bilumum hava durumunu, sevgiliyi, arkadaşları veya ruh halini bahane etmeden haftanın üç günü düzenli yapılacak.
2 -
Mümkünse en kısa zamanda Jennifer Aniston'ın kolları gibi kollara sahip olunacak.
3 -
Giyilmeyen kıyafetler, kullanılmayan eşyalar için yaşanan kıyamama durumu son bulacak, hepsi birilerine verilecek.
4 -
Herkese aynı gün, aynı saate randevu verme gafletinden kurtulmak için ajanda tutulacak.
5 -
Saç modeli değiştirilecek, artık kısa saç kullanmaya ara verilip, son beş yılda oluşan 'Ceyda' imajı yok edilecek.
6 -
Yemek yapmak iyice öğrenilecek. Yapılan yemekler sevgili üzerinden denenecek.
7 -
Asosyal olmaya biraz son verilecek. Evde kalmak için değil, dışarı çıkabilmek için bahaneler üretilecek.
8 -
Ailemi görmek için daha sık Ankara'ya gidilecek.

Yeni yılda yapılmayacaklar
1 -
Kazanılandan fazla harcanmayacak.
2 -
Sinirlenip, sonradan pişman olacağım şeyler yapılmayacak. Öfke kontrolü denen şeyin farkında olunacak.
3 -
Sürekli karbonhidrat tüketilmeyecek. Makarna haftada bir yenecek.
4 -
Enerjini tüketen insanlarla diyaloglar minimuma indirilecek.
5 -
İzlenmeyecek film, okunmayacak kitap alınmayacak.
6 -
Yazı yazmak için çalışma masasına oturulunca sürekli internete dalınıp, dar vakitler harcanmayacak.
7 -
Ayakkabı ve çanta alma çılgınlığına bir son verilecek.

Kadının parası olunca...
Cem Özer'le Nurgül Yeşilçay boşandı.
Boşanmanın ardından bir sürü neden ortaya atıldı, konuşuldu.
Cem Özer bununla ilgili 'kadının parası olunca kimseye eyvallahı olmaz, en ufak sorunda çeker gider' dedi. Evliliklerin eskiden sürmesinin nedeninin, kadınların erkeklere katlanmaları olduklarını ekledi.
Ben de oturdum, düşündüm taşındım; gerçekten böyle mi diye acaba?
Sonra annemle babama baktım. 40 yıldır birlikteler. Annem hayatı boyunca çalışan, para kazanan bir kadın oldu. Canı ne isterse hep kendi parası ile aldı.
Ne fırtınalar, ne kasırgalar atlattılar. Hatta bir keresinde direkten bile döndüler.
Ama hiçbirinde vazgeçmediler birbirlerinden.
Neden, annemin babama katlanmak zorunda olması değildi.
Neden, annemin babamı hala bitmez bir aşkla sevmesiydi. Hala 40 sene sonra bile kıskanabiliyor olmasıydı. Hala heyecanlanabiliyor olmasıydı.
Babamın da bu aşkı bir biçimde diri tutmasındaydı.
Yani böyle örneklere günümüzde az rastlanır olmasının parayla alakası yok.
Neden, başka alternatiflerin farkında olmak... Ve karşındakini gerçekten sevmenin ne demek olduğunu unutmak...
Eee boşuna edilmiyordu o yemin; iyi günde, kötü günde...

Bu pazar için bir kaç öneri
1 -
Ben Afleck'in hem oynadığı hem de ilk yönetmenlik denemesini yaptığı 'The Town' vizyondan kalkmadan görün. Film, aksiyon ve kovalama sahneleri ile heyecandan nefesinizi kesiyor. İlk yönetmenlik için 10 üzerinden 9 veriyorum. Film boyunca 'Allah'ım ne yakışıklı bir adam' diye kendinizden geçmeniz de cabası...
2 -
Sinemaya gitmeden bir saat evvel bir kitapçıya uğrayıp hiçbir şey almasanız bile yeni çıkan kitaplara göz atın, CD'leri dinleyin, orada vakit geçirin. Kendinizi çok iyi hissedeceksiniz.
3 -
Kalın kalın giyinip, yanınıza yakın bir arkadaşınızı, sevgilinizi ya da eşinizi de alarak Starbucks'tan satın alınan 'Naneli Mocha' ile kendinizden geçerek sokaklarda yürüyün.

Günün sözü
Aşk birisinin önce kendini kandırmasıyla başlar ve diğerlerini kandırmasıyla sona erer. Bütün dünyanın romantizm dediği sadece bundan ibarettir... Oscar Wilde

Başak Sayan Contact

This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

Başak Sayan Social

Manager

MÜGE ULUSOY

Phone:+90 0533 747 62 50
E-Mail: This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.
Web : www.mugeulusoy.com.tr